Birçoğumuzun bildiği üzere Şamanizm; belki de insanlık tarihi kadar eski bir dönemden başlayıp günümüze kadar gelen ve bugün özellikle Sibirya ve Orta Asya topluluklarında varlığını sürdüren inanış ve merasimlere verilen addır. Bugün Şamanizm her ne kadar fırsatçıların eline düşmüş olup kişilere belli vaatler sunduklarını iddia eden bir mekanizma haline gelmiş olsa da, aslında geleneklerimizde, kültürümüzde ve hatta oyunlarımızda hâlâ etkisini sürdürmeye devam etmiş ve farkında olarak ya da olmadan bizi yönlendirmiştir. Elbette özellikle Anadolu’nun her yerinde bu etkiyi görmemiz mümkündür. Ancak ben Rize’de doğup büyüdüğüm ve en çok orayı tanıyabildiğim için elimden geldiğince Doğu Karadeniz yöresinde şaman gelenekler ve şeytani mitler konusunu birkaç örnek ile aktarmaya çalışacağım.
Doğu Karadeniz Yöresinde Şaman Esintili Bir Gelenek: Güneş Duası
Birçok gelenekte ve yörede yağmur duasına çıkılırken, özellikle Rize’de güneş duasına çıkılırdı. Bunun elbette en büyük sebebi yazın dahi yörenin fazlasıyla yağış alıyor olmasıdır. Yağmurlu ve sisli havanın bazen haftalarca devam etmesinden dolayı, Rize’nin bazı köylerinde yağmurun dinip güneşin çıkması için güneş duası adı altında törensel bazı uygulamalar ve ritüeller gerçekleştirilirdi. Bu geleneğin adı (özellikle bizim Senoz yöresinde) “Bobredigin” olarak anılmaktadır. Aslında bu, bir noktada belki de Ermeni geleneğidir. Çünkü yöre halkı ekseriyetle Hemşinlilerden oluşmaktadır. Hemşinliler; özellikle Rize ve Artvin bölgelerinde bulunan (Türkiye’nin başka illerinde de yaşamaktadırlar) ve nüfusu yaklaşık iki yüz bin kişiden oluşan Ermeni kökenli olduğu söylenen halktır. Alman beşeri coğrafyacı ve filozof Carl Ritter’ın şöyle bir sözüne rastlanıyor:
“Hemşin derelerinin insanları 200 sene önce o dönemin baskısından dolayı İslam’ı seçmişlerdir, fakat içlerinde kendi geleneklerini ve kültürlerini bir şekilde korumuşlardır. Kadınları Ermenice’den başka bir dil tanımazlar.”
Muhtemelen Ermenice diye bahsettiği dil, arkaik bir Ermenice lehçesi olduğu söylenen Hemşince’dir. Hemşince, Rize/Artvin bölgesinde ve Türkiye’nin bir kaç yöresinde daha konuşulan bir dildir.
Bobredigin Ne İster?
Biz Bobredigin ritüeline geri dönelim. İsmi her ne kadar özellikle Senoz yöresinde böyle olsa da başka isimler ile de adlandırılır. Babra bubrik, bubirdak, kukuçura, ablik bublik ve benzeri isimlerle de anılmaktadır. Peki, bu gelenek ya da dua nasıl gerçekleştirilirdi? Köyde bulunan küçük çocuklar, bir çalı süpürgesi bulup ona kol ve bacak yaparlar. Başına da bir şey bağlarlar. Çocuklardan biri bir koluna diğeri de diğer koluna girerek, bu maskotu ev ev dolaştırıp şu duayı hep birlikte okurlar:
“Bobredigin ne ister?
Kaşık kaşık bal ister.
Bobredigin ne ister?
Kaşık kaşık kaymak ister.
Bobredigin ne ister?
2 lavaş peynir ister.”
Bu duayı okuyan çocuklara, ev sahipleri tarafından istedikleri verilir ve Güneş’in çıkması beklenirdi. Bu duanın her yöreye ait farklı bir versiyonunu bulabilirsiniz. Rize’de yapılan bu gelenek birçok yerde ve kaynakta geçiyor ancak burada şamanizm ile ilintisine değinmek gerekir. Türk dilbilimci Ahmet Caferoğlu Anadolu ve Azerbaycan Çocuk Folklorunda Şamanizm Bakiyesi isimli eserinde Doğu Karadeniz yöresinde gerçekleştirilen bu geleneğin şaman kökenli olduğunu belirtmiş ve konuya genişçe yer vermiştir. Zaten bu geleneğin şaman/pagan esintili olduğunu anlamak çok da zor değil, zira bu tarz gelenek ve dualar, semavi dinlerde kendine yer bulamamıştır.
Şeytani Bir Ruha Sahip Olduğuna İnanılan Mitler: Cazı ve Koncolos
Çocukken, annem ve büyükannem kızdıkları zaman beni sürekli “cazu” ya da “koncolos” diye çağırırlardı. O dönemler elbette bu iki kelimenin tam mahiyetini algılayamıyordum. Şeytani bir ruha sahip olduğuna inanılan cazı ve karakoncolos özellikle Doğu Karadeniz yöresinde sıklıkla kullanılmaktadır. Hatta Rize’de bazı yörelerde eski insanların çoğunun cazı olduğuna inanılmış, söylencelerinde ise hortlak ve peri gibi varlıklara sıkça yer verilmiştir. Ahmet Burak Turan’ın Türk Canavarları Sözlüğü (Şamanist Söylencelerde Canavarlar Ve Şeytani Ruhlar) isimli kitabında bu iki şeytani varlık olan cazı ve koncolosa yer vermiş ve karşılaştırmalı olarak aktarmıştır. Ben de direkt alıntılayarak eklemek istiyorum.
“Cazı: Doğu Karadeniz bölgesinde bahsedilen bir cadı motifi. Cazılar normal anne babadan doğmuş ve cadılığı sonradan öğrenmiş kadınlar olarak düşünülmüşler. “Mayısa” olarak da bilinirler. Uçabilmek için üzerilerine insan pisliği sürerler. Mısır’dan Kırım’a kadar uçabildikleri söylenir. Örümcek ve kuş gibi şekillere dönüşebilirler. Çocuk ve kadınların ciğerlerini yediklerine ve suya atıldıklarında batmadıklarına inanılır.”
Burada karşılaştırma yapabilmek için araya gireyim. Hıristiyanlık ile birlikte cadı avına başlanılan Ortaçağ Avrupası’nda, cadıları asmadan önce onları bir suya atarlardı. Eğer batarlarsa (yani boğulurlarsa) cadı olmadıklarına ancak batmazlar ise cadı olduklarına inanılırdı. Her iki türlü de ne yazık ki bu kadınların sonu ölüm olurdu. Bu konu 1968 İngiltere yapımı bir korku filmi olan Witchfinder General‘da işlenmiştir. Filmi izlemenizi de şiddetle tavsiye ederim. Şimdi kitaba devam edelim.
“Karakoncolos: Anadolu ve Bulgar söylencelerinde karakoncolos adında bir varlığa rastlanır. Kışın en soğuk günlerinde insanlara zarar veren kötü bir varlıktır. Özellikle Kuzeydoğu Anadolu anlatılarında yer etmiştir. Kendine has özellikler taşır. Zemherinin (kışın en soğuk zamanı, ocak ayına denk gelir) ilk 12 günü boyunca sokaklarda sessizce dolaşır. Rastladığı kişilere “Nereye gidiyorsun?” gibi sorular sorar. Verilecek cevapların içinde mutlaka kara kelimesi geçmelidir. “Karasu’dan geliyorum.” Aksi takdirde karakoncolos elindeki kocaman tarakla karşısındakini öldürür. Bu durumdan korunmak için kış günleri evlerdeki taraklar ortada bırakılmaz.
Sözlü anlatılara göre bu varlık, Doğu Karadeniz bölgesinde Karakonculu, Karakoncilo, Koncolos gibi isimlerle anılır. Küçük çocukları ve yeni doğmuş çocukları yer. Bu durumu engellemek için ev sahibi kapıya kuymak adı verilen bir çeşit yemek koyar.
Yozgat civarında adı Congolus’tur. Kışın en soğuk günlerinde ortaya çıktığı için Yozgat’ta bugünlere Congolus Ayı denir. Pancar olan evlere girmediği bilinir. Bu yüzden Congolos’un evlere uğramaması için pancar pişirilip evin girişine gömülür.”
Doğu Karadeniz yöresinin diğer şeytani mitleri: Germakoçi ve Uylak
Açıkçası Germakoçi ve Uylak mitleri bizim yörede kullanılmadığı için tam olarak neye karşılık geliyor bilemiyorum. Ancak kitapta bu iki varlığa da yer verildiği için yine alıntılayarak eklemek istiyorum.
Germakoçi: Laz halk söylencesinde bahsi geçen, maymun ile insan arasında bir orman yaratığıdır. Ormanların derinliklerinde yaşadığı, uzun boylu ve çok iri olduğu, vücudunun ise tamamen kıllarla kaplı olduğu söylenir. Uzun ve son derece keskin pençeleri vardır. Yanında her zaman balta veya benzeri kesici bir alet taşır. Kendisine saldıran insanları bu aletlerle ikiye ayırarak öldürür.
Uylak: Artvin yöresinde yaşadığına inanılan Uylak adında kötü bir ruh vardır. Geceleri dışarıda dolaşan insanlara ilişir ve kişiye adıyla seslenip onu korkutur. Bazen de karanlıktan taş atar, uzaktan seslenip alay eder. Israrcılığı ile bilinen bir varlıktır. Kişi kaçmaya çalışsa bile peşini bırakmaz, onu çıplak ayaklarıyla takip eder.”
Elbette doğu Karadeniz yöresine ait daha birçok gelenek ve mit bulunmaktadır ancak ben en iyi bildiklerimi aktarmaya çalıştım. Umarım sürç-i lisan etmemişimdir. Ayrıca bu yazı, Hemşinlilerin Ermeni olduğunu kesinkes “iddia” eden bir yazı değildir! Ancak Ermeniler, Hemşinlilerin Ermeni olduğunu kabul etmektedir.
Wearethehippies 2020