Müziğin pek çok araştırmada bir terapi yöntemi olarak kullanıldığını artık biliyoruz. Jungcu müzik terapisi her ne kadar klasik anlayışın dışında bir anlayış betimlese de, müziğin ruha yönelik kapsamlı terapi yöntemlerinden biri olduğunu dile getirir.
Jung, müziğin arketipsel sürecini oldukça derin buluyor ve bundan dolayı da sembollerin ruhu keşfetme yöntemlerinden biri olabileceğini açıkça söylüyordu. Fakat buna rağmen müzik olgusunun arketipsel sürecinden dolayı bu durumu karmaşık buluyor ve yine de kesin bir netlik veremiyordu. Yani müzik mevhumunun, kişinin zihninde yarattığı tanımının net olamayacağını, çünkü bu konunun oldukça derin bir yapısı olduğunu dile getiriyordu.
Özellikle son zamanlarda müzik ve terapi, müzik terapisi gibi konular çok fazla ilgimi çektiği için internette -bilhassa akademik çalışmalarda- biraz araştırma yapmak istedim. Jung ekolünü benimsediğimden dolayı da direkt Jungcu ekole göre bir araştırma olmasını tercih ettim. Zira Jung insanın kendi potansiyelini algılayabilmesi için psişeyi, yani ruhsal aygıtı, psikanaliz açısından Freud’a göre daha spesifik yönden inceledi; mitler ve masallarda yer alan arketip imgeleri dile getirdi.
Her ne kadar konuyla ilgili tam istediğim gibi bir veri elde edemesem de Jungian Music Therapy: A Method for Exploring the Psyche through Musical Symbols makalesi dikkatimi çekti ve çevirmek istedim. Beklediğim şeyin aksine, müzik ve terapi konusunda Jungcu ekole ve Jung’a karşı “üçüncü sentez” gibi bir olgu çıktı karşıma.
Zürihli Jungcu psikalanist ve müzik terapisti olan Joel Kroeker‘in yazdığı Jungian Music Therapy: A Method for Exploring the Psyche Through Musical Symbols makalesinde Jungcu müzik terapisi ile ilgili Jung’un torunuyla ilgili olan diyaloğu ve araştırması için şunları söylüyor:
“İsviçre Küsnacht’daki C. G. Jung Enstitüsü’nde analitik psikoloji eğitimi adayı olarak, Jung’un müzikle ilgili kişisel deneyimleri hakkında Carl Jung’un torunu Dieter Baumann ile konuşma şansım oldu. Jung’un müzikal malzemeye olan muazzam hassasiyetinin ilk elden ifadelerini duymak ilginçti. Elbette, analitik psikolojinin gelişimini etkileyen kuşkulu duyarlılık seviyesi, tüm yaratıcı sanat terapilerinin evrimi üzerinde derin ve kalıcı bir etkiye sahipti. Aslında Chodorow, yaratıcı sanatların psikoterapiye katkılarının (sanat, dans, müzik, drama, şiir de dahil) Jung’un erken dönem katkısına kadar izlenebileceğini öne sürdü. Juncu derinlik psikolojisi ve terapötik müzikal süreçler arasındaki bu arayüzü daha da belirginleştirmek için bu nitel sezgisel araştırmayı gerçekleştirdim.
Zıt Kutuplardan Yeni Bir Terapi Yöntemine
Jung, bilinçdışı alemde kalan enerjinin varlığını teorik olarak ortaya koydu ve bireylerin bu enerjiyi bilinçli sembollerle yaratıcı bir şekilde tezahür ettirerek bilinçli kullanım için serbest bırakabileceklerini belirtti. (Enerjiyi somutlaştırmaktan bahsediyor. Yani üretimin somutlaşması bir nevi) Özgün bir psikodinamik metodun, arketipiksel müzik psikoterapisinin ve müzik temelli sembolik süreçlerin, çelişen kutuplarını birleştirerek üçüncü bir senteze doğru nasıl gidebileceğini araştırıyorum.”
Jungcu Müzik Terapisi
Jung’un yaratıcı ve etkileyici sanatların anlaşılması ve kullanılması üzerindeki muazzam etkisine rağmen, topladığı eserlerde, müzikten yalnızca birkaç kez bahsetmektedir. Müzik terapisi ile belgelenen tek etkileşimi 1956’da, San Francisco’daki Langley Porter Kliniği’nde baş müzik terapisti Margaret Tilly ile bir oturum istediğinde gerçekleşti. Tilly’ye göre, Jung’un başlangıçta söyledikleri şöyle idi: “Müzik terapisi hakkında çok fazla şey okudum ve denedim ama bir daha asla müzik dinleyemiyorum. Çünkü müzik o kadar derin bir arketip materyali bünyesinde barındırıyor ki müzikle ilgilenenler bile bunu bazen anlayamıyor.”
Bu cümle ile Jung’un müzik terapisi ile ilgili söylemek istediği şey, başta da söylediğim gibi, müziğin insan zihnindeki beliriminin ve tezahürünün çok güçlü olduğunu lakin derinlikli yapısından dolayı da tam olarak algılanmasının net olamayacağıdır. (Elbette müzik ve terapi için geçerli bir durum bu) Zaten hali hazırda karmaşık olan psişe, bu derece güçlü ve derin bir mevhum ile ne derece anlaşılabilir bir hale gelir, bilinmez demek istiyor.
Joel Kroeker de tam olarak bu durumun çelişkisinden doğan üçüncü bir sentez ile ilgilenen bir müzik terapisti. Zaten makalesinin araştırma konusunu direkt bu zıtlık üzerine kuruyor ve aynı makalede şunları dile getiriyor:
“Psişe bir yandan bu denli anlaşılmaz bir haldeyken, güçlü bir etken ile ayrıca karmaşması belki de psikoterapötik açıdan bize başka bir noktaya bakabilme imkanı sunuyordu. Ben de kendimce hem Jungcu bir psikanalist olarak, hem de bu çelişkinin doğurduğu üçüncü bir sentez olarak yoluma devam edebilirim diye düşündüm. Nitekim bu bana müzik ile terapi araştırmalarımda yeni kapılar açtı.”
Yine de her ne kadar bu durumun zıtlığından çıkan bir üçüncü sentez mevhumu ortaya atılmış olsa da, müzik ile terapi konusunda yapılan her çalışma her açıdan hem oldukça ilgili çekici hem de oldukça faydalı bence.
O halde müzik ve üretimle!
wearethehippies 2019