Müziğin Nöronlara Olan Yolculuğu: Müzik ve Beyin İlişkisi

Müzik ve beyin ilişkisi nedir? Hepimizin de bildiği üzere insan beyni ve yapısı, insanoğlu var olduğu günden beri en çok gizemini koruyan mevhumlardan birisidir. Bu gizem aynı zamanda, kendisini zihnin müzik ile olan ilişkisinde de dışa vurmaktadır. Müzik ve beyin ilişkisi bu gizemli mevhumların içinde belki de en ilgi uyandıran konulardan biri olmuştur. Müziğin zihin üzerindeki duygu durum değiştirici ve sağaltıcı etkisi, yaratıcılık üzerinde bıraktığı esinlemeler ve notaların zihinde belirimi gibi kavramlar, müziğin beyin ile olan ilişkisini merak eden kesim tarafından merak konusu olmuştur. Bu süreç ile ilgili olan araştırmalara şöyle bir göz attığımızda insanın müzik ile ilişkisi olduğu kadar, müziğin de insan ile bir ilişkisi olduğunu, aralarında besleyici bir bağın var olduğunu ortaya koymuşlardır.

Bu gizemli sürecin kapısını aralayacak olan anahtarlardan biri de müzik denen o ihtişamlı olgudur. Zira yine yapılan araştırmalar sayesinde, müzik aracılığıyla insan kaynağımız ve insan beynimiz hakkında çok şey öğrenebileceğimizi keşfedebiliyoruz. Müzik, potansiyel bir terapi yöntemidir ve belirli serebral devrelerin erişilmesi ve uyarılması için bir araçtır. Aynı zamanda müzikal yaratıcılık ve psikopatoloji arasında da bir ilişki vardır.

İnsanın müzik ile ilişkisi olduğu kadar, müziğin de insan ile bir ilişkisi olduğunu, aralarında besleyici bir bağın var olduğunu yapılan araştırmalar bize göstermiştir.

Konuya ilişkin olması açısından, çevirisini yaptığım Music and the Brain: Disorders of Musical Listening makalesinde Lauren Stewart şöyle bir diyor:

“Temel ve klinik nörobilimden elde edilen kanıtlar, müzik dinlemenin farklı beyin substratları (biyokimyada enzimlerin tepkimelerinde işlenen maddelere verilen isim) ile birlikte birçok bilişsel bileşeni içerdiğini öne sürmektedir. Literatürde bildirilen hasta vakalarını kullanarak, müziğin algısal ve bilişsel analizinin ve duygusal etkisinin sistematik olarak değerlendirilmesine dayanan bir yaklaşım geliştirdik. Bu yaklaşımın en değerli amacı, hem müzikal dinlemenin kazanılmış ve doğuştan gelen eksikliklerini dile getirmek hem de işitsel halüsinasyonları olan hastaları iyileştirmektir.”

Elbette ki bir nörolog olmadığım için konuya ilişkin tam bir kesinlik sunamam ama alıntıdan da anlaşılacağı üzere müziğin beyinsel işlev konusundaki iletişimi yadsınamaz ve hatta bu iletişimin olumlu minvalde sağladığı durum oldukça kayda değer bir yaklaşım sergilemektedir.

Müzikal Beynin Uzlaşması

Yine aynı makalede müzisyen ve müzisyen olmayan kişiler arasındaki beyinsel faaliyetlerle ilgili şöyle bir açıklama getirilmektedir:

“Sağ ya da sol kulağa sunulmasının bir önemi olmadığı müzikal bir çalışma, müzisyenler ile müzisyen olmayanlar arasındaki beyinsel yanallaşmalara (beynin iki yarım küresinin birbirinden farklı fonksiyonlar göstermesi amacıyla özelleşmesi) farklılıklar getirdi.

Bir dizi nöro-görüntüleme çalışması, işitsel olarak müzisyenlerin beyinlerinde yapısal farklılıklar olduğunu gösterdi. Uzun süreli çalışmalar, kısa bir süre müzik eğitiminden sonra fonksiyonel beynin yeniden düzenini göstermiş olsa da, bu değişikliklerin eğitimden sonra ne kadar sürdüğü yine de bilinmemektedir.”

Neşeli Akorlar, Depresif Akorlar

Aynı zamanda müzik ve duygu arasındaki bağlantı tüm zamanlar için kabul edilmiş gibi görünüyor.

Plato, farklı modlarda çalınan müziğin farklı duygulara yol açacağını ve genel olarak bir çoğumuzun – ister mutlu isterse üzgün olsun – herhangi bir müzik parçasının duygusal önemi üzerinde hemfikir olduğunu düşündü; Örneğin, büyük akorlar neşeli, küçükler depresif olarak algılanır. Bu durum yine daha yavaş bir müzikal ritmin, daha hızlı olandan daha az eğlenceli olarak algılanmasına sebep olabilir. Tabi ki burada çok genel bir kavramdan söz edilmektedir yine de.

Müzik ve Terapi

Çağlardır insanın kendi bilinçdışıyla ve ruhuyla iletişiminin bir formu olarak tanımlanan müzik, çoğunlukla iyileştirici ve tedaviye dönük yanları ile tanımlanmıştır. Atalarımızın bu husustaki sezgisel bilgeliğinin günümüzdeki bilim adamlarının çalışmaları tarafından onandığı bu çağda, müziğin tedavisel etkileri artık deneysel bir zemin kazanmakta. Şimdi, The Future of Music in Therapy and Medicine ve Music Therapy For Depression makalelerinden bir araya getirdiğim ve çevirisini yaptığım yazı dizisinde; müziğin beyin ve ruh sağlığı üzerindeki sağaltıcı etkilerinden bahsedecek ve müziğin, gerek nörolojik, gerek psikolojik bir takım sıkıntıların giderilmesindeki şifalandırıcı etkisine göz atmış olacağız.

“Müzik, evrimsel gelişimimize entegre edilmiş, evrensel bir tepkiyi oluşturur ve sağlar; bunu yaparken de, duygularımız ve hareketlerimizde görünür değişimlere sebep olur, bazı anatomik çağrışımlar, müziğin beyni stimule etmek için bir yol teşkil ettiğini göstermektedir. Müzik, girişimsel olmayan bir teknik sağlar ki bu teknik bugüne kadar çok fazla ilgi çekmiş fakat yeterince deneysel keşfe ilham olmamıştır. Müziğin terapötik değeri, sosyal öğrenmeyi ve duygusal dengeyi teşvik eden kültürel rolü ile açıklanabilir. Ancak, bir dizi çalışma, motor fonksiyonun ritmik katılımının felçli, Parkinson hastası, serebral palsi ve travmatik beyin hasarına sahip hastaların hareketlerinin iyileştirilmesinde kullanılabileceğini ortaya koymuştur.

(Thaut, 2005) Alzheimer gibi hafıza problemlerine sahip insanlar üzerinde yürütülen çalışmalar, müzik aracılığı ile oluşturulan nöral hafıza izlerinin nörödejeneratif etkilere daha dayanıklı olduğunu ve beyne derinlemesine yerleştiklerini göstermiştir. Tek tek, rastgele tanımlanmış olan deneylerde ortaya çıkan buluntular, müzik terapisinin depresyonlu hastalarda işlev gösterdiğini ve duygu durumu bozukluklarının tedavisinde ilerleme yarattığını göstermektedirler (Maratos et al, 2008). Dahası, müzik terapisinin, otizm spektrumu gibi nöropsikiyatrik bozukluklarda, sezgisel açıdan olsa da potansiyel uygulanımlarının, duyguları canlandırmaya yönelik psikoterapötik kullanımlara sebep olduğu görülmüştür.”

Müzik ve üretimle!

wearethehippies 2019