Mephorash röportajı ile grubun okültizme dayanan sanatsal vizyonunu, sahne şovlarındaki ritüelistik yaklaşımlarını ve mistik temalarının arkasındaki ilham kaynaklarını daha derinlemesine keşfedeceğiz.
2010 yılında İsveç’te kurulan Mephorash, kısa sürede black metal sahnesinin öne çıkan isimlerinden biri haline geldi. Grubun müziği, güçlü sahne şovları ve okültizmi merkezine alan derinlikli temalarıyla dikkat çekiyor. Kurulduğu günden bu yana, Mephorash mistik ve ezoterik öğeleri müziğiyle harmanlayarak dinleyicilerine karanlık bir dünyanın kapılarını aradı. Şimdiye adar beş albüm yayınlayan grup, her bir albümünde müzikal yolculuklarını daha da derinleştirerek dinleyicilerine karanlık ritüeller sunmaya devam ediyor.
Merhaba. Öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkürler. Grup üyeleri bugünlerde neler yapıyor?
Merhabalar! O zevk bize ait! Başlangıç olarak, bu soruya tam olarak nasıl cevap vereceğimden emin değilim. Avrupa’da birçok konser verdik ve kısa süre içinde sosyal medya ve benzeri yollarla duyuracağımız yeni davulcumuzu gruba dahil ettik. Bunun dışında, özel ve grup hayatı olan bizler, ince iplik üzerinde yavaşça dengede duruyoruz.
“Kendi yolumuzu bulduk ve normların ötesine geçtik”
Mephorash’ın diskografisinde sizin için en özel albüm hangisi ve neden? Bu albümde sizi en çok zorlayan süreç neydi?
Her zaman evrim geçirmeye ve müziğimizin ve tematik sözlerimizin yapısını daha da derinleştirmeye çalıştığımızdan, bu işin en zorlu kısmı, daha önce hiçbir yeri olmayan bir savaştaki askerler gibi takip etmeye çalıştığımız black metal sahnesinin “standartlarını” bırakma eylemiydi. Kendi yolumuzu bulduk ve normların ötesine geçmek ve benzersiz bir şekilde “Mephorash” olduğunu hissettiğimiz bir şey yaratmak için elimizden gelenin en iyisini yaptık.
Konserlerde ritüelistik bir atmosfer yaratmak için özel bir hazırlığınız var mı? Sahneye çıkmadan önce belirli ritüeller veya meditasyonlar yapıyor musunuz?
Eskiden sahneye çıkmadan önce daha çok meditasyon ve küçük ritüeller gerçekleştirirdik ancak son zamanlarda sahnedeki büyüyü kontrol altına almaya daha çok odaklandık. Sahne bizim için kendimizi bıraktığımız ve insanlar için gerçekleştirdiğimiz canlı ritüeller yaptığımız, sembolik tapınağa adım attığımız yerdir.
“Seyircilerin yardımıyla her şey müzikten büyüye, performanstan ritüele dönüşüyor.”
Seyirci geri dönüşleri müziğinizi veya sahne şovlarınızı şekillendirmede nasıl bir rol oynuyor? Seyircilerinizden aldığınız en ilginç tepki neydi?
Bir bakıma bizim oynadığımız rolün aynısını oynuyorlar, sadece enstrümanlar olmadan. İster belirli dua benzeri kısımları söylerken bize katılsınlar, ister sadece ritmi takip etsinler, performansın canlanmasını ve gerçek bir doğa gücüne dönüşmesini sağlıyorlar. Onlar olmadan biz sadece enstrümanlarımızı çalan müzisyenleriz ama seyircilerin yardımıyla her şey müzikten büyüye, performanstan ritüele dönüşüyor. Bu biraz “inananları olmayan bir din nedir ki?” sorusuna benziyor. Bir şeye gerçek anlamını verebilmek için onu her iki taraftan da “getirmeliyiz” ki hatırlanacak bir deneyim yaratabilelim.
Şarkı sözlerinizi yazarken hangi kaynaklardan ilham alıyorsunuz? Referans aldığınız ve okuduğunuz, okültizm ve gizemcilik üzerine yazılmış belirli metinler ya da ritüeller var mı?
Ne yazık ki doğru dürüst cevabı olmayan bir soru. Keşke potansiyel okuyucuların meraklı zihinlerini tatmin edecek spesifik bir örnek verebilseydim ama gerçek şu ki, Kabala, Qliphoth ve kara büyü üzerine bazı karışık eserlere ve Gilles De Laval’ın “Shem Ha Mephorash” kavramının keşfine dair birkaç kitaba atıfta bulunmuş olsak da, şimdi geçmişi geride bırakmaya ve gerçekten içimize odaklanmaya ve tabiri caizse kalpten yazmaya çalışıyoruz. Daha önce hiç yapılmamış yeni bir şey yapmak istiyoruz. Elbette Krystl-Ah’ın lirik kütüphanesi olan külliyatta bazı okült referanslarımız var ancak bunlar çok dağınık ve nerede, ne zaman ve hangi kitapta bulduğumuzu tespit etmek çok zor, bu yüzden, sadece içimizi kazıyoruz.
“Ağzına kadar karanlık ve vahşetle dolu bir türün içinde küçük bir ışık ve zarafet kırıntısı bulmak.”
Sanatınızın merkezinde yer alan spiritüel yolculuk hakkında ne söyleyebilirsiniz? Bu yolculuğun başlangıç noktası neydi?
Başlangıç noktası, muhtemelen bir çoğumuzda olduğu gibi, satanizm ve kara büyüdeydi, ancak yıllar geçtikçe başka bir şeye dönüştü. Sadece kağıt üzerinde havalı görünüp kulağa hoş gelmeyecek ama aslında bizi sanatın kendisine yaklaştırabilecek bir şey. Yani temel olarak, yolculuk “Şeytan ve karanlık ”tan, tüm bunların içinde belli bir güzelliği bulmak için içe odaklanmaya doğru gitti. Ağzına kadar karanlık ve vahşetle dolu bir türün içinde küçük bir ışık ve zarafet kırıntısı bulmak. Sanatın saf konseptini ve anlatılacak her türlü duygunun bir hikayeyle nasıl harmanlanabileceği ile ilgili bir denge bulmaya çalıştık. Şimdi, bu yeni albümle, hikayemizi bulduğumuzu hissediyoruz ve şimdi onu dünyaya anlatma işindeyiz.
Mephorash’ın müziğinde aydınlık ve karanlık dengesini nasıl sağlıyorsunuz? Bu denge müziğinizin hangi yönlerini etkiliyor?
Çoğunlukla Hıristiyan sanatıyla ilgili temaları kullanıyoruz. Koroların, orgların ve çeşitli dua benzeri formlardaki ilahilerin kullanımıyla “sakral” tınıyı, müziğimize dahil etmeye çalışıyoruz. Bu, black metalin normalde çok şiddetli ve agresif olan müziğine belli bir “yumuşaklık” getirmeye yardımcı oluyor.
Son olarak, Mephorash’ı tanımlayan üç kelime seçmenizi istesek, bu kelimeler ne olurdu ve neden?
Okült, ezoterik, zarafet. Bunlar yaratmak istediğimiz sound’un vizyonunu temsil ettiğini düşündüğümüz üç kelime. Çok şiddetli karanlık ve okült bir türe, bir tür ezoterik zarafet getirmek istiyoruz. Çünkü karanlığın içinde bir güzellik vardır ve onu gerçekten takdir edebilmek için çoğu zaman ışıktan uzaklaşmak gerekir. Bunu yıldızlara benzetebiliriz. Eğer ışıkları kapatmazsanız geceleri parlayan yıldızların tamamını asla tam anlamıyla göremezsiniz.