Yerli post-punk projemiz Rain to Rust, ilk albümü Flowers of Doubt’u 2019 yılında yayımlayarak müzik dünyasına adım attı. Albüm post-punk’ın karanlık ve derinlikli tonlarını çağdaş bir yaklaşımla birleştirirken, türün melankolik yapısını güçlü bir söz yazımı ve atmosferik sound ile destekliyor. 2020’de yayımlanan Stillborn Flowers ise, Rain to Rust‘un karanlık atmosferini ve lirik derinliğini bir adım öteye taşıyor. Ancak -bana göre- projenin en karanlık albümü olarak nitelendirilebilecek çalışma, 2023 çıkışlı Martyrdom: Eight Exercises diyebilirim. Nitekim albüm, hayatına son vermiş 8 sanatçıya adanmış.
Rain to Rust röportajı ile post-punk sahnesinde güçlü bir iz bırakan projenin müzikal yolculuğuna, ilham aldığı karanlık temalara ve projeyi şekillendiren yaratıcı süreçlere dair keyifli bir serüvene çıkıyoruz.
Merhabalar. Okuyucularımıza kendinizi tanıtır mısınız?
Ertan: Merhaba. Ben Ertan, grupta bas gitar çalıyorum. 2022 yılının son günlerinde Rain to Rust’a dahil oldum. Öncesinde hem grubun müziklerini hem de Mert’in Rain to Rust dışındaki işlerini yakından takip ediyordum; zaten tanışmamıza da bu vesile olmuştu. Rain to Rust dışında 2010 yılından beri Baseborn adlı bir Death Metal grubunda bas gitar çalıyorum.
Mert: İzmit’te doğdum. Kurt Cobain’in ölümünü televizyondan öğrenen jenerasyondanım. 1996’da Ecinnia isimli fanzin ile müzik yazarlığına, 1999’da da Vassago isimli grubumun demosu ile müzisyenliğe adım attım. 90’lar “Yeraltı” piyasasından beslendim. Bugüne dek Zor, Electric, Headbang, Paslanmaz Kalem, Dead Comedian gibi dergi ve sitelerde röportaj ve yazılarımla yer aldım. Kara Cephe, Rhythm 0, The Hollow Dolly, Dead Man’s Dream gibi gruplarımla demo ve albümler yaptım. 2018’den beri müzikal merkezimde Rain To Rust var. Dead Man’s Dream ile de tekrar çalışmaya başladık ve yakında bir teklimiz çıkacak. Ha bir de 2020’de “Mayhem 1986-1993” isimli bir derleme kitabına imza attım. Son olarak, yaklaşık bir senedir Paslanmaz Kalem Youtube kanalında müzik yazarı dostum Emre Karacaoğlu ile “Orta Yaş Krizi” diye bir program yapıyoruz. Sanırım hepsi bu.
Müzik İle İlk Tanışma
Müziğe olan ilginiz ilk ne zaman ve nasıl başladı?
Ertan: Müzik çok küçük yaşlarda tanıştığım bir şeydi. Aramızdaki yaş farkı sebebiyle abimin müzik eğitimi aldığı dönemde ben de erkenden müzikle tanışmış oldum. Tanışma dönemlerimde ilk olarak ud ve bas gitarla temas kurma şansım oldu; sonrasında eve gelen enstrüman çeşitliliğindeki artış ve benim müzik eğitimi alma sürecimde bu temas alanı da genişledi haliyle. İşin sonunda yine ilk tanıştığım enstrümanlardan biri olan bas gitarla devam etmeye karar verdim, yaklaşık 21 senedir farklı gruplarda bas gitar çalıyorum.
Mert: Geçtiğimiz günlerde bir kaset buldum, abim ben 1-2 yaşlarındayken kayıt almış, mızıka çalmaya çalışıyorum. Sürekli müzik dinlenen bir evde büyüdüm, çok küçük yaşlarda abimin eve getirdiği kasetler sayesinde rock ve metal müzikle tanıştım. Kısa sürede bu bir takıntıya dönüştü, 7-8 yaşlarındayken kafamda besteler üretip gruplarda çaldığımı hayal ediyordum, hatta defterlerime bu hayali grupların resimlerini çiziyordum. Müzik konusunda hala son derece takıntılıyım.
Rain to Rust ismi nasıl ortaya çıktı? Bu isim sizin için neyi temsil ediyor?
Mert: İstanbul’da yaşadığım ve İzmit’i özlediğim bir dönemde aklıma geldi. İzmit denince nedense aklıma kapalı hava, sağanak yağmur ve paslı metal yüzeyler gelir. Bu çağrışım üzerinden Rain To Rust ismi ortaya çıktı. Nereye gidersen git, yetiştiğin ortamın hissiyatını ruhundan atamıyorsun.
“Konsept, bizden çıkan şeylerin yine müzikal bir düzlemde vücut bulması…”
Albüm veya şarkı konseptlerinizi nasıl belirliyorsunuz? Bir albüm yaratma süreci nasıl gelişiyor?
Ertan: Albüm ve şarkı yaratırken yola çıktığımız şeyler yaşadıklarımızdan bağımsız değil. Dolayısıyla konsept bizden çıkan şeylerin yine müzikal bir düzlemde vücut bulması sonucu ona yine yaşadıklarımızla yaklaşarak kurduğumuz ilişkiden ortaya çıkıyor. Konseptler ve buna bağlı her konuda -müzikal konularda olduğu gibi- Mert liderliği yürütüyor. Hem müzikal hem de yaşamsal meselelerde çok fazla ortaklığımızın olması benim sürece dahil olmamı da kolaylaştırıyor. Mert’in edebi ve müzikal yaratıcılığı, prodüksiyon konusundaki kalitesiyle birleşince tüm bu ortaklık içinde ben de konseptin zenginleşerek son halini almasına kolayca eklemlenmiş oluyorum.
Mert: Biz bir albüm grubuyuz. Şarkıların toplamının bir albümü oluşturdukları zaman ortaya koydukları anlam bizim için daha önemli. Son albümümüz “Martyrdom: Eight Exercises” hayatına intihar ile son vermiş 8 sanatçıyla ilgiliydi. Bu albümü kaydetmeden önce uzun bir süre ne yapacağımızı bilmeden oyalandık ve sonra albüm bir anda adeta kendiliğinden ortaya çıktı. Kısacası kendimizi bir şeyler üretmeye zorlamak yerine hislerimizin zamanı geldiğinde bizi yönlendirmesini bekliyoruz.
Albüm kapaklarınızı ve görsel temalarınızı nasıl seçiyorsunuz? Görselliğin müziğinizle nasıl bir ilişkisi var?
Ertan: Görselliğin müziğimizle ilişkisi ve buna bağlı olarak albüm kapaklarındaki görsel tercihlerimiz konsept belirleme sürecinden bağımsız değil. Dolayısıyla albümün konsepti, şarkılarda anlattığımız şeyler ve bunları anlatma biçimimiz işin görsel boyutunun dinleyiciye nasıl ulaşacağını da belirliyor. Görselin yalnızca anlattığı şeyle değil, onu anlatma biçimiyle ve tüm anlattıkları dışında ilk bakışta bizde yarattığı hissin konseptle olan ilişkisiyle ilgileniyoruz.
Sizce Türk müzik sahnesinde post-punk/ darkwave yapmanın zorlukları ve avantajları neler?
Mert: Albümlerimizin prodüksiyonlarını kendimiz yapıyoruz. Sadece mastering için çalıştığımız yabancı birisi var, James Plotkin isimli Amerikalı bir müzisyen ve ses mühendisi. Kendisi ile çalışmaktan çok memnunuz. Şu ana dek hiç konser vermedik, sadece müzik üretimine odaklandık. Liriklerimiz İngilizce, plak firmamız İsviçreli. Kısacası Türkiye müzik sahnesi ile pek bir ilgimiz yok. Bu nedenle dezavantaj ya da avantajları hakkında da pek bir fikrimiz yok. Kendi dünyamızdayız ve etkilenmiyoruz.
“Çok Katmanlı Başyapıt: Flowers OF Doubt”
Şu ana kadar aldığınız en ilginç veya unutulmaz geri dönüş ne oldu?
Mert: Yabancı dergi ve sitelerden albümlerimiz ile ilgili çok sayıda olumlu yorum aldık. “Flowers OF Doubt” için bir dergi “çok katmanlı başyapıt” yorumunu yapmıştı. “Martyrdom: Eight Exercises” için de Komakino “yılın en heyecan verici Darkwave/Post-Punk albümü” yakıştırmasını yaptı. Bunlar yaptığımız tarz konusunda “uzman” kişiler tarafından hazırlanan dergi ve siteler. Övgüler bu tip yerlerden gelince tatmin edici oluyor. Yine de kendi adıma konuşmam gerekirse Post-Punk Monk sitesindeki albüm kritiğinde gitar çalım tarzımın John McGeoch ile karşılaştırılması benim için gurur vericiydi, benim için en unutulmaz geri dönüş buydu sanırım.
Post-punk/darkwave dışında dinlemekten keyif aldığınız türler neler?
Mert: Hemen hemen her tür müziği dinliyorum. Son bir sene içinde post-punk dışında en fazla’80’ler ve ‘90’lar Hip-Hop’ı ile ilgilendim diyebilirim. Schoolly D, UTFO, King Sun, Gang Starr, Eric B. & Rakim, Boogie Down Productions, A Tribe Called Quest, Mobb Deep, Nas, Cormega, DJ Quik ve daha niceleri.
Ertan: Doğrudan tür ismi vermek ne kadar kolay bilmiyorum. Çünkü George Clinton’dan başlayıp Deicide’a kadar uzanan bir geniş yelpazede müzikle temas kuruyorum. Fakat müzikal karakterimi şekillendiren şeylerin büyük ölçüde nu-metal ve onun müzikal köklerinde yattığını söylemem mümkün görünüyor. Bunun dışında Black Label Society, Iron Maiden, Red Hot Chili Peppers ve Rotting Christ gibi grupların üstümdeki etkisini göz ardı edemeyeceğimi de söylemem gerekli.
Gelecek dönemlerde dinleyicileri neler bekliyor?
Ertan: “Martyrdom: Eight Exercises” sonrası süreç yaşadığımız kayıplar nedeniyle bizim için pek keyifli geçmedi. Önümüzdeki dönemde, yaşadığımız sarsıntıların yarattığı kirliliği de içimizden atacağımız, yoğun bir üretimin sonuçlarını dinleyiciyle paylaşmayı planlıyoruz.
Mert: Geçtiğimiz günlerde Rashit Tribute albümü için kaydettiğimiz “Hava Soğuk” cover’ımız yayınlandı. Şu an dördüncü albümümüz üzerinde çalışıyoruz. Yazım aşaması %80 oranında tamamlandı denilebilir. Her şey yolunda giderse 2025’te çıkmış olur. Bundan ayrı olarak bir de fotoğraf kitabı + albüm şeklinde bir projemiz var ki bu uzun zamandır kafamızda olan bir şey. Ne zaman uzun vadeli plan yapmaya kalksak başımıza bir şeyler geliyor ve planlar alt üst oluyor, bu nedenle bekleyip görmek en iyisi.