Kuzeyin Kasvetli Ritimleri: Betelzeus

Finlandiya, Lahti’de kurulan Betelzeus, sludge ve doom metal türlerine deneysel temalar ekleyen yaratıcı bir grup. Şimdiye kadar 2 albüm ve 1 split yayınlayan Betelzeus, sadece ağır ve sürükleyici riffleriyle değil, aynı zamanda farklı müzikal unsurlarla kurduğu ilginç bağlarla da öne çıkıyor. Betelzeus’un müziğinde, black metalin karanlık ve yoğun atmosferinden, post rock’ın genişleyen melodik yapısına, hatta endüstriyel müziğin mekanik sertliğine kadar çeşitli etkiler hissedebilirsiniz. Betelzeus röportajı ile grubun müzikal serüvenini yakından tanıyoruz!

Merhaba. Okuyucularımıza kendinizi tanıtır mısınız?

Selamlar! Biz Finlandiya’nın Lahti şehrinden Betelzeus’uz. Müziğimiz sludge ve doom metal arasında bir yerlerde geziniyor ama aynı zamanda deneysel sesler, ambient, post rock, endüstriyel, black metal vb. birçok şeyden de etkileniyoruz. Tek bir müzik tarzına bağlı kalmadık, ancak bir şeyleri geliştirmek ve ilerletmek ve ne hissediyorsak onu yapmak istiyoruz. Lirik temaları depresyon, nefret ve nihilizm etrafında dönüyor.

Grubun ismini merak ediyorsanız, gece gökyüzünün en büyük yıldızlarından biri olan Betelgeuse ile antik Yunan tanrısı Zeus’un birleşiminden oluşuyor. Aynı anda hem aptalca hem de dahice!

Black Sabbath, Electric Wizard ve Betelzeus!

Betelzeus olarak nasıl bir araya geldiniz? Grubun kuruluş hikayesini anlatır mısınız?

Jirko: Dürüst olmak gerekirse bu oldukça uzun bir hikaye. Joonas (Betelzeus’un vokalisti) ve ben 2011 yılı civarında Lahti’nin güneyindeki küçük bir kasabada tanıştık. Hemen çok yakın arkadaş olduk. O zamanlar Joonas kendisi için yeni olan doom ve sludge metal müziklerine dalıyordu. Bana Electric Wizard grubunu dinletti ve o sahne hakkında araştırma yapmaya başladık. Benim için bu yönelim oldukça doğaldı çünkü zaten büyük bir Black Sabbath hayranıydım. Bu yüzden daha yavaş ve daha ağır müziğe dalmak sadece bir zaman meselesiydi.
O sırada bir grup kurup Electric Wizard gibi bir müzik yapmak da istiyorduk. O dönemler bir iki prova yaptık ve dürüst olmak gerekirse oldukça boktandı. Sanırım bir grup kurmak için daha iyi zamanları beklemeye başlamak bizim için en doğru olandı.

İlk provamızı 2014 yılında Lahti’de yaptık. İşler 2015’in sonlarında bir davulcu bulduğumuzda daha da ciddileşti. O zaman gerçekten şarkı yapmaya başladık ve birlikte çalmayı öğrendik. Davulcu benim ve Joonas’ın yapmak istediğimiz müziğe pek aşina değildi. Bu yüzden yavaş yavaş çalmayı öğrenmek biraz zaman aldı.
2018’de ilk albüm için yeterli materyalimiz vardı. O zamanlar bir basçımız yoktu ve albüm için kendi başıma bas çalmayı düşünüyordum. Toni’ye (aslında bana gençken gitar çalmayı öğreten kişi) gelecek albümümüzün miksajıyla ilgilenip ilgilenmeyeceğini sordum. Bir şekilde grubumuzda bas çalmaya başladı.

“Birlikte çalmak ve bir şeyler denemek Betelzeus ile müzik yapmanın çok önemli bir parçası”

Betelzeus’un yaratıcı süreci nasıl ilerliyor? Şarkılar kolektif bir çabayla mı ortaya çıkıyor?

Jirko: Şu ana kadar yayınladığımız veya canlı çaldığımız her parça çok benzer bir süreçle yapıldı. Önce provalara bazı yeni riffler getiriyorum ve onları jam’lemeye ve şarkılar için bir yapı oluşturmaya başlıyoruz. Beste ve düzenleme sürecimiz genellikle oldukça uzun sürüyor çünkü ne istediğimizin ve parçaların nasıl tınlaması gerektiğinin çok farkındayız. Şahsen ben müziğimizdeki bazı küçük detaylar konusunda çok katıyım. Özellikle de ses dinamikleri ve tempo hakkında konuşurken. Diğer grup üyeleri olmasaydı hiçbir şey yayınlayamazdım. Bu yüzden birlikte çalmak ve bir şeyler denemek Betelzeus ile müzik yapmanın çok önemli bir parçası.

Ayrıca, tam uzunlukta albümler yaptığımızda, albümün bir bütün olarak duyulmasını istiyoruz. Bu yüzden albümdeki tüm şarkılar diğer parçalarla birlikte çalışmak üzere çok dikkatli bir şekilde seçildi. Albümün bir tür dramatik arkının olmasını istiyoruz. Bu da şarkı yapım sürecini daha da uzatıyor. Geçmiş albümlere uymayan çok sayıda tamamlanmamış parçamız var, bu yüzden gelecek planlar için bekliyorlar.

Sözler ve vokaller tamamen Joonas tarafından yazılıyor. Ondan hiçbir şeyi değiştirmesini istemedik. Özellikle ‘Shedding the Skin’ albümünde Joonas besteyle ne anlatmak istediğimi çok iyi yakaladı. Şarkı temalarını hiç tartışmadık ve sözleri ilk kez okuduğumda çok şaşırdım. Kendi zihin dünyamı çok iyi tanımlıyorlardı.

Joonas: Genellikle beste aşamasında neyin işe yarayıp neyin yaramadığını görmek için bazı rastgele kelimeleri ağzımdan kaçırarak başlarım. Her şeyin olması gerektiği yerde olduğunu hissettiğimde, temalar ve fikirler kafamda hemen hemen yerleşmiş oluyor. Yazma yeteneğime karşı her zaman son derece eleştirelimdir, bu yüzden bir şeyler yazmam çok uzun sürer, bazen öyle bir noktaya gelirim ki grubun geri kalanı zaten kayıttayken ben bir şeyler yazar ve değiştiririm.
Ayrıca bu grup olmasaydı hayatımda hiçbir şey yayınlayamayacağıma ya da hiçbir yerde sahne alamayacağıma inanıyorum.

“Müzik yapmak depresyonla savaşmak ve hayata dair olumsuz görüşlerden kurtulmak için bir terapidir”

Betelzeus’un müziği sizi kişisel olarak nasıl etkiliyor? Bu karanlık atmosferleri yaratırken kendinizde keşfettiğiniz yeni yönler oldu mu?

Jirko: Betelzeus benim kendi çocuğum gibi. Kendimi daha iyi hissetmek için kendime müzik yapıyorum. Kişisel olarak müzik yapmak depresyonla savaşmak, boktan duygulardan ve hayata dair olumsuz görüşlerden kurtulmak için bir terapi.

Sanırım henüz kendimde çok fazla yeni yön bulamadım. Öfke ve depresyondan başka duygulardan da etkilenmek isterdim ama şu anda diğer görüş ve duyguların Betelzeus’un müziğine uyacağını düşünmüyorum. Bunu sadece zaman gösterecek.

Joonas: Bu kesinlikle bir çıkış yolu, en azından öfke, nefret ve üzüntü duygularımı ifade ettiğim bir yol. Şarkıların konuları değişebilir ama en aşina olduğum ana temalar bu duygular. Bu dünyaya bakıyorum ve çoğu zaman sevdiğimden çok nefret ettiğim şeyler buluyorum. Ben buyum ve bu tür bir sanatsal ifadenin bunları işlemenin en sağlıklı yolu olduğunu hissediyorum.

2021 yılında Ockultist ile bir split yayımladınız. Bu türde sizi etkileyen ve müziğinize ilham olan başka hangi gruplarla split yapmak isterdiniz?

Jirko: Birçok grupla split yapmayı tartıştık ama henüz bir şey olmadı. Şu anki en ciddi planlarımız Ockultist ile yeni bir split/işbirliği albümü ve Taser grubundan dostlarımızla bir split LP yapmak. Ama ne zaman gerçekleşir bilmiyoruz.

Betelzeus

Lahti, Finlandiya’nın müzik sahnesi üzerinde nasıl bir etkisi var?

Jirko: Lahti, Finlandiya’da biraz kötü bir üne sahip. Çok sayıda uyuşturucu sorunu var ve Lahti halkı genellikle kaba olarak tanımlanıyor. Ancak müzikten bahsedecek olursak, Lahti Finlandiya’da oldukça iyi biliniyor çünkü eskiden oldukça büyük bir hardcore punk sahnesine sahipti. Ayrıca pek çok yetenekli black metal müzisyeni var. Sludge ve doom metalden bahsedersek, bunu yapan ya da seven çok fazla insan yok. Ama bu tür müzik yapanlar, yaptıkları zaman gerçekten çok iyi yapıyorlar. Finlandiya’nın ilk sludge gruplarından biri olan Fleshpress, Lahti’den geliyor mesela ve sahne üzerindeki etkileri çok büyük. Bu grup bizim için de en büyük etkilerden biri.

Lahti’den şiddetle tavsiye edebileceğim yeni gruplar ve projeler arasında sludgecore grubu Taser, black metal grubu Warmoon Lord ve dungeon synth projeleri Old Sorcery ve Haxan Dreams var.

Joonas: Şahsen benim için hiçbir şey ifade etmiyor diyebilirim. Yaşadığım yerler hakkında ilham verici bir şey düşünemiyorum.

İlham Kaynakları ve Sanat

Müzik dışında sizi etkileyen sanat dalları veya ilham aldığınız sanatçılar var mı?

Jirko: Genelde hayatın kendisinden çok fazla etki alıyorum: haber okumak, kentsel bir ortamda yaşamak, ormanda yürüyüş yapmak, toplumda acı çeken insanları görmek… Ayrıca ruh sağlığı sorunları ve depresyon müziğimizi çok güçlü bir şekilde etkiliyor.

Bunun yanı sıra görsel sanatlar da beni çok etkiliyor. Örneğin David Lynch, Aki Kaurismäki ve Gaspar Noé gibi isimlerin depresif, kafa karıştırıcı ve görsel olarak etkileyici filmlerini seviyorum. Metal müzikle ilgilenmeyen bir arkadaşım bir keresinde bana müziğimizin Aki Kaurismäki filminin metal müzik versiyonuna benzediğini söylemişti. Sanırım bu aldığım en büyük ve en şaşırtıcı iltifatlardan biriydi!

Ayrıca resimlerden, heykellerden ve (Sovyet) mimarisinden de hoşlanıyorum. Theodor Kittelsen ve Vincent Van Gogh gibi sanatçıların resim ve çizimlerini her zaman sevmişimdir. Ayrıca Finlandiyalı heykeltıraşlar Olavi Lanu ve Veijo Rönkkönen üzerimde büyük bir etki bırakmıştır. Görsel sanatlara olan tutkum albümlerimizde de kendini gösteriyor. Albüm kapak sanatının her zaman harika görünmesini ve içinde yer alan müziği anlatmasını istiyoruz.

Joonas: Filmler benim büyük bir parçam; Lucio Fulci‘nin güzel, renkli ve tuhaf korkularından Lars Von Trier‘in insanlığın filtresiz ifadelerine kadar. Kaurismäki de açık sözlü ama yine de alttan alta iyimser ve umutlu sanatıyla beni derinden etkilemiştir.

Ayrıca gerçeküstü öğeler ve daha koyu tonlar içeren resimlerden de büyük keyif alıyorum. Francisco de Goya, Otto Dix, vs.