2020 yılında kurulan Stonerhenge, Belarus rock sahnesinin deneyimli isimlerini aynı çatı altında birleştiren özel bir proje. Ülkenin tanınmış rock gruplarından müzisyenlerin bir araya gelmesiyle kurulan Stonerhenge, yalnızca stoner rock’la sınırlı kalmayan, doom’dan psikedelik öğelere uzanan geniş bir müzikal yelpazeye sahip. Kendilerine has riffleri, hipnotik ritimleri ve çok katmanlı besteleriyle dikkat çeken Stonerhenge grubu, Doğu Avrupa’nın karanlık ve sert atmosferini müziğine başarıyla yansıtıyor desek yanlış olmayacaktır.
Ancak Stonerhenge’i benzerlerinden ayıran çok daha çarpıcı bir özellik var: Savaş zamanı dahi üretmeye devam etmeleri. Belarus’un zorlayıcı koşullar altında olduğu bir dönemde, ülke siyasi ve toplumsal çalkantılarla boğuşurken, grup yaratıcı enerjisini kaybetmedi. Tüm bu belirsizlik ve baskı ortamına rağmen müzik üretmekten vazgeçmeyen Stonerhenge, karanlık zamanlarda bile ilhamı ve üretkenliği ayakta tutmanın mümkün olduğunu kanıtladı.
Stonerhenge röportajı ile Doğu Avrupa’nın hipnotik ritimlerine ve yaratıcı süreçlerinin altında yatan esas felsefeye birlikte uzanıyoruz!
Merhabalar, öncelikle okuyucularımıza kendinizi tanıtarak başlayabilir misiniz? Stonerhenge grubunun kadrosunda hangi müzisyenler yer alıyor?
Merhaba! Bu söyleşiye davet ettiğiniz için teşekkür ederim. Hepimiz ciddi bir bilgi izolasyonu içinde olduğumuzdan, herhangi bir uluslararası yankı tüm Belaruslu sanatçılar için çok önemli. Bugün Stonerhenge ne yazık ki daha çok bir stüdyo projesi gibi görünüyor. Ama ben (Serge Skrypniczenka) ve bas gitarist Cichan Zołataŭ genel olarak daimi katılımcılarız.
“Yaratım süreci bir tür psikolojik destek”
Sanırım pandemi süreci, Stonerhenge’in kuruluş aşamasına denk geliyor. Bu dönemde yeni bir müzik projesine başlamak sizin için zorlu bir süreç miydi, yoksa bu dönemin sunduğu avantajlar sayesinde projeyi hayata geçirebilmek daha kolay mı oldu?
Evet, bu paradoksal bir durum. Bir yandan pandemi yerleşik sosyal bağları yok etti, ekonomiyi çökertti vb. Ama diğer yandan, eskisinden çok daha fazla boş zamanım vardı. Ve bu zamanı yaratıcı çalışmalar için oldukça etkili bir şekilde kullandım. Belarus için COVID salgını 2020’de yaşanan tüm çılgınlıkların sadece ilk kısmıydı. İkinci kısım ise protestoların ve korkunç baskıların yaşandığı Sıcak Ağustos ayıydı. Önemli sayıda müzisyen de dahil olmak üzere inanılmaz sayıda insan ülkeden göç etmek zorunda kaldı. Ülkede kalanlar ise sürekli olarak olası bir tutuklama beklentisiyle yaşadılar (ve yaşamaya devam ediyorlar).
Artık konserlerden bahsedilmiyordu, konserler imkansız hale gelmişti. İşte Stonerhenge’in müziğini bu koşullar altında yaratmak zorunda kaldım. Ve tabii ki yaratım süreci bir tür psikolojik destek, psikoterapi de diyebiliriz. Çünkü zor koşullarda en kolay şey yatmak, sarhoş olmak ve hiçbir şey yapmamaktır. Her şeyin anlamsız olduğunu söylemek ve bunun gibi şeyler. Müzik yapmak bu zor durumda bana çok yardımcı oldu. Ve müzikal yaratıcılığımın sonuçlarından kesinlikle memnunum. Önceki projelerimin çöküşünden sonra üç yıl boyunca yaratıcı bir çıkmazdaydım. Ve şimdi, bu zor ve trajik zamanlarda, tam teşekküllü bir kültürel ürün yarattım. Tekrar ediyorum, durum paradoksal.
Stonerhenge
İlk EP Andromeda’nın yaratım süreci nasıl gerçekleşti ve grup üyeleri daha sonra nasıl bir işbirliği içine girdi?
Elimde bütün bir albüm için malzeme vardı. Cichan açısından hiçbir sorun yoktu, hızlı bir şekilde ortak bir müzik dili bulduk. Ona bitmiş davul parçalarının taslak kayıtlarını verdim. Bir süre sonra Cichan bana bitmiş bas partisyonlarını gönderdi. Hatta kompozisyon olanaklarını genişletmek için seçeneklerle birlikte.
Vokallerle ilgili sorular vardı – kiminle iletişime geçeceğimi bilmiyordum. Ancak bir noktada en iyi adayın Źmicier Łukjančyk olacağını fark ettim. Bir süre sonra Fransız korno sanatçısı Pafnutiy ile işbirliği yapmayı kabul ettim. Yukarıda adı geçen kişilerin hepsinin önemli bir becerisi var – besteci müzisyenler. Yani bir müzisyenin “bana notaları verin, ben de her şeyi aynen icra edeyim” diyebileceği bir durum değil bu. Bu iş yaklaşımı bana göre değil. Ben süreçteki katılımcılar için genel bir resim çiziyorum ve onlar da kendi profesyonel deneyimleri doğrultusunda her şeyi kendileri yaratıyor ve icra ediyorlar. Şunu söylemek isterim ki, tamamen teknik olarak, kayıt oturumları idealdi diyebiliriz.
Doğru, son anda bazı şarkılar üzerinde yeniden çalışmak istedim, ancak aynı zamanda bitmiş materyali yayınlamak istedim. Bu nedenle, EP’yi yayınlamaya ve sonunda kalan materyali yeniden işleyerek “Outtakes” adı altında yayınlamaya karar verdim. Bu arada, ileriye baktığımda, sonraki Stonerhenge albümlerinin neredeyse her birinden sonra yayınlanmamış besteler olduğunu söyleyeceğim. Her halükarda, tüm bunları yayınlamayı planlıyorum ve bu “Outtakes” albümü oldukça ilginç olabilir.
Grubun şarkı yazma sürecinde belirgin bir lider figürü bulunuyor mu, yoksa herkesin fikirleri eşit bir şekilde paylaşılarak mı kararlar alınıyor?
Prensip olarak tüm materyali kendim besteliyorum. Ancak, yukarıda metinde de belirttiğim gibi, kayıtlardaki diğer katılımcılara tam bir hareket özgürlüğü veriyorum. Meslektaşlarımın deneyimlerine ve müzik zevklerine güveniyorum. Onlar da bu konuda beni hiçbir zaman hayal kırıklığına uğratmadılar.
Stonerhenge
Savaş zamanı ve yaratıcı sürecin başlangıcı…
2021’de çıkan ilk albüm Cenotaph ve son albüm Solaris arasında geçen zamanda, grubun gelişimi nasıl oldu?
“2020” adı verilen dramanın iki bölümüne üçüncü bir bölüm eklendi – savaş. Hepimiz burada bir barut fıçısının üzerindeymiş gibi oturuyorduk. Kimse ertesi gün hepimizi ne tür bir bokun beklediğini hayal edemezdi, özür dilerim. Ancak ben yaratıcı bir ruh haline bürünebildim ve kendimi etrafımda olup biten Achtung’dan o kadar soyutlayabildim ki bu dayanılmaz koşullarda bile yeni müzikler yarattım. Müzisyenlerle ilgili çok ciddi bir sorunumuz var – insanlar ülkeyi terk etti. Belarus’ta en iyi zamanlarda bile müzisyenler para kazanmakta zorlanırdı. Ve şimdi her şey durdu. Barlarda çalan cover grupları bile şarkı sözlerini yetkililerle koordine etmek zorunda – tıpkı Sovyet döneminde olduğu gibi.
Ayrıca, sanatçıların gerçek “kara listeleri” var. Eğer bir kişi protesto eylemlerine katıldığı için gözaltına alınmış, tutuklanmış ya da hapse girmişse, o kişiye profesyonel hayatındaki tüm kapılar kesinlikle kapalı demektir. Ve Stonerhenge’in hala bir davulcusu yok. Tüm davul parçalarını inanılmaz derecede gelişmiş bir müzik yazılımı kullanarak oluşturuyorum. Ancak bu programın temeli canlı davulcular tarafından oluşturuluyor ve teknik imkanlar kesinlikle gerçekçi sesler elde etmemizi sağlıyor. Uluslararası işbirliğini bile düşündüm – zamanımızda bu bazen sıradan görünüyor. Yani grup üyeleri farklı ülkelerden olabilir. Ancak bunlar hala sadece olası planlar.
Grubunuzun müziği bazen dinlendirici ve meditatif bir havaya bürünüyor, bazen ise oldukça öfkeli ve hırçın. Bu durumu kasıtlı olarak mı yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı sürecinizin doğal bir sonucu mu?
Evet, bu çok bilinçli bir müzikal strateji. Şahsen ben sürekli hızlı fuzz riff’lerle uğraşmaktan sıkılırdım. Aynı şey yavaş, meditatif kompozisyonlar için de geçerli. Ve bu tür zıt formları birleştirerek, bestelerde belirli bir dinamik elde etmek mümkün hale geliyor.
Müzik yapmanın ve üretmenin sizin için anlamı nedir? Bu işi yapmaya başladığınızda hedeflediğiniz bir şey var mıydı?
Mesleğim grafik tasarımcılık. Ancak erken çocukluk dönemimden itibaren müzik benim için çok önemli bir unsurdu. Annem piyano çalardı, ben de elime mikrofon gibi bir kalem alıp çeşitli şarkılar söylerdim. Daha sonra bir müzik okulunda piyano eğitimi aldım. Ve 13 yaşında kendi kendime gitar öğrenmeye başladım. 17 yaşında ilk gerçek müzisyen grubumu kurdum. Ardından ülkedeki ilk Belarusça gruplardan biri olan žygimont VAZA grubunu kurdum. Yani, müzik yaratmak hayatımın ayrılmaz bir parçası, hem de hiç acımadan. Zaman içinde pek çok teknik konuda ustalaştım – kayıt ve ardından miksajı kastediyorum. Müzik ekipmanları dünyası son yıllarda dramatik bir şekilde değişti. Ve ekipmanların çoğu kelimenin tam anlamıyla herkes tarafından kullanılabilir hale geldi. Genel olarak kendimi müzikal faaliyetlerin dışında hayal edemiyorum. Yine uzun yıllardır stüdyolara bağımlı değilim ve her türlü enstrümanı kaydedebiliyorum. Bu da yaratıcı özgürlüğe çok önemli bir katkı.