H.R. Giger kimdir? “Alien” filminin karakterini tasarlayan H.R. Giger, “En İyi Başarı Akademi Ödülü” ve “En İyi Görsel Efekt” ödüllerini alarak, karanlık imgelerini ödül ile taçlandırmayı başarmış usta bir deha.
İnsan bedeni ve makinaları birleştirip kendi füzyonunu yaratan; ezoterik sembollerle de tüm zamanların gerçek dışı görsel kurgusuna kendi bilinçaltını akıtan Giger’ın ustalığı, insanın karanlık doğasına cevap bulabildiği en estetik betimleme yollarından biri adeta. Peki, Giger’in bu ustaca sanatı nasıl doğdu?
Kabuslardan Sanata Uzanan Dahiyane Bir Yol
Giger’in “biyomekanik” tarzı, geceleri gördüğü kabuslarından ve uyku bozukluğu ile mücadele etmek için hazırladığı sanat terapisinden doğdu. Hatta konuya ve H.R. Giger’ın sanatına dair Avusturyalı ressam Ernst Fuchs, “İnsanlar, O’nun sanatıyla ya heyecanlandı ya da çok korktular. Hiç kimse en korkunç kabusları bu kadar çarpıcı biçimde güzel bir şekilde nasıl tanımlayacağını bilmiyor” dedi. Romancı ve film yapımcısı Clive Barker ise şunları gözlemledi: “Giger, çalışmalarında uzaylıları resmediyor gibi gözüküyor, ancak ne kadar yakından bakarsanız, insan doğamızın çarpık versiyonlarını çizdiğinin hemen farkına varıyorsunuz.”
“Vizyonlarımdan korkuyorum”
Hayal gücünün ve imgeleri betimlemenin pek çok yolu vardı ve H.R. Giger şüphesiz bu işin en karanlık adamlarından biriydi. Giger karanlık tarafla çok fazla temas halinde olduğunu ve çocukken kabuslar tarafından kuşatıldığını pek çok kez dile getirmişti. Alien‘in yazarı Dan O’Bannon ile Paris’teki bir otelde ilk kez karşılaştığında O’Bannon’a şöyle demişti: “Vizyonlarımdan korkuyorum.”
Her ne kadar kendi vizyonlarından korktuğunu ifade etse de, korku ve rahatsız ediciliğin betimlenme yolu, O’nun ustalığı ile bütünleştiği zaman farklı bir görsel farkındalık yaşatıyordu. Zira insanın karanlık doğasında çözemediği pek çok şeye görsel taraftan cevap bulması, sanatın evrenselliğinin ne derece “içsel” olabileceğini gözler önüne sergiliyordu. Ve Giger, bu işi kendi içselliğinden evrensele yansıtmayı, karanlık taraftan beslenerek başarmış en büyük ustalardan biriydi bana göre. Giger ise, Alien’den önce kendisini bir sanatçı olarak betimliyordu. 1970’lerin ortalarında Paris’teki bir sergide psychedelic vizyoner sanatçısı Alejandro Jodorowsky tarafından fark edilince sinema endüstrisinde de yerini almış oldu.
Merhamet İle Rafine Görsel Bir Duyarlılığın En Gerçek Hali
Giger’in sanatı, uzaylıları ve yabancı dünyaları hayal etmek için yapılan işlermiş gibi görülebilir. İkonografisi aynı zamanda etkisini bir miktar azaltan gotik alt kültür tarafından da benimsendi. İnsan ruhunun karanlık alanlarından ziyade, Giger’in imgesinin artık dövme salonlarını, fetiş kulüplerini akla getirme olasılığı daha yüksek gibi gözüküyor. (Kendimce bir eleştiri) Ancak kendi ustalığını kazanacak kadar eşsiz bir estetik yarattığından, yaşadığı dönem boyunca daha fazla Giger talep etmek haksızlık olur. Yarattığı sanatı boyunca kendi uçurumuna derinden bakabildi. Bize göstermek istediği şey, merhamet ile rafine görsel bir duyarlılığın en gerçek hali. Giger bir keresinde kendi sanatına dair bu ikilemliği oluşturan süreç ile ilgili şunları demişti: “Bazen insanlar resimlerimde yalnızca korkunç şeyler görüyorlar. Onlara tekrar bakmalarını söylediğimde bu kez iki unsuru da görebiliyorlar; korkunç şeyler ve güzel şeyler.”
Yıkımın ve yaratımın karanlığından, kendi doğasına doğru ışıldayan Giger’ın eşsiz sanatına göz atmanızı kesinlikle öneriyorum.
Sanat ve üretimle!
Wearethehippies 2019