GodBud röportajı ile bu üçlüyü yakından tanıyoruz! 2019 yılında çıkardıkları Dope Supreme adlı 3 parçadan oluşan EP’leri ile GodBud, underground sahnenin karanlık perdesini kendine özgü tarzı ile indirmeyi başarmış keyifli bir Stoner/Occult Doom üçlüsü.
Kendi majikal yetilerini, müzikleri ile belli bir forma sokmayı başarmış GodBud için Stoner/Occult Doom’un yerli sahnedeki en özgün grubu demek yanlış olmayacaktır. Zira müziklerindeki sembolik atıf, Aleister Crowley’in “Müzik ve enerji, karanlık ile beslenmezse ortaya çıkacak olan şey kuru gürültüden başka bir halt değildir” lafını hatırlatıyor.
Bu ilginç üçlünün müziklerine ve kendilerine dair ilginç detayları öğrenmek için grup üyeleriyle biraz sohbet ettik.
Merhaba. Öncelikle grup üyelerini biraz tanıyalım. Neler yapıyorsunuz?
ES: GodBud’da davul çalarak vokal yapmak gibi eksantrik bir görevdeyim. Müzik yapmak ve dinlemek haricinde makinelere laf anlatmaya çalışarak (kod yazarak) geçimimi sağlıyorum. Yaklaşık bir senedir de elektronik devreler ve DIY müzik ekipmanları yapma hobisiyle kafayı bozmuş durumdayım.
KC: Merhaba. Kira ve fatura ödemek için çalışmak zorunda olmadığım zamanlarda kötü müzik yapıyorum. GodBud’da bas gitar ve sopranoluk işi bende.
ÖA: Hepimiz farklı işlerde, ofislerde çalışıyoruz. Biraz ikili hayat yaşamak gibi. Ne yaptığımızın çok da bir ehemmiyeti yok aslında. Müzik yapabilmek ve hayatta kalabilmek için öğretmenlik, garsonluk, işletmecilik, yazılım geliştirme, barmenlik ve benzeri bir sürü iş yaptık/yapmaya devam ediyoruz.
Müzik üretmeye ne zaman ve nasıl başladınız?
ES: Müziğe önce org çalarak başladım, klasik ve elektro gitar çalarak devam ettim. Ama şarkı söylemek hepsinden daha keyifli (belki de kolay) geldiği için vokale ağırlık verdim. Pek çok devamı gelmeyen grup deneyiminin ardından önce Humbaba ile sonra da GodBud‘da gerçek anlamıyla müzik üretmeye başladım.
ÖA: Ben 15-16 yaşlarımda gitar çalarak başladım. Gitarla tanıştığımdan beri de üretim (nitelikli/niteliksiz) hep mevcuttu. Benim için “üretim” kısmı insanlarla etkileşim halinde ortaya çıkıyor. Tek başıma kompozisyon oluşturup iş çıkarmayı pek sevmiyorum.
KC: Ben yaklaşık 15 yıl kadar önce bas gitar çalmaya başladım, birkaç sene sonrasında da çeşitli gruplarla imece usulü şarkı yazmaya başladım fakat dinleyici karşısına çıkan ilk çalışmalarım Humbaba ile 2014 senesinde oldu.
İlk Prova ve “King of Delusion”
Peki, GodBud nasıl bir araya geldi?
ÖA: Arkadaşız zaten. KÇ ve ES Humbaba içinde hali hazırda birlikte müzik yapıyorlardı. Ben de Serf ile birlikteydim. KÇ benim eski ev arkadaşım. Bir gün bana yazdı; Godbud olsun diye değil de; çalalım beraber diye. Uzun zamandır aklımızdaydı, çalacaktık. Stüdyoya girdik üçümüz ve ilk provada “King of Delusion” çıktı. Dedik güzel, devam.
KC: Benim hikâyem şöyle; yakın bir arkadaşımla 2017 kışında motosiklet kazası geçirdik. Ben biraz hasarlı atlattım. Kaza sonrası uzun bir süre tavana bakarak yatmak dışında yapabileceğim pek bir şey yoktu. Kısaca o ara epey daralıyordum ve sürekli ÖA ve ES’yi beraber müzik yapmak için taciz ediyordum. İyileştiğimde ilk iş bu ikiliyi birbiriyle tanıştırdım, gayet iyi anlaştılar. Bir sonraki görüşmemizde stüdyodaydık ve ne çalacağımıza dair hiç bir fikrimiz yoktu hatta ÖA’nın gitarı bile yoktu ve hatta hatta ES hayatında üçüncü defa falan davul çalıyordu. Sonuç olarak çok keyif aldık, “King of Delusion” o provada ortaya çıktı ve biz de beraber çalmaya devam ettik.
ES: Zaten KÇ ile birkaç senedir Humbaba‘da çalıyorduk. O dönem olan kadromuzda biz ikimiz daha doom metal ağırlıklı bir zevke sahiptik. Humbaba‘dan daha yavaş, çiğ ve kirli sound’lu ikinci bir grup kurma düşüncesi bir süredir aklımızdaydı. Derken bir gün KÇ beni ÖA ile tanıştırdı, stüdyo acayip keyifli geçti ve GodBud kurulmuş oldu.
“Bu müziğin tabiri caizse tehlikesini kaybetmiş olmasına tepkiliyim.”
Türkiye’de özgün ve kaliteli stoner rock yapan benim bildiğim bir iki tane grup var lakin “Occult Doom” kıstasına giren pek yok. Bu konuda sizin kendi duruşunuzu ve fikrinizi merak ediyorum. Amaç “bir araya gelelim, müzik yapalım” mı? Ya da yerli sahnenin bu boşluğunu üretken bir şekilde doldurup, ortaya kaliteli bir ürün çıkarmak mı?
ÖA: O iş biraz farklı aslında. Şahsen benim için “yerli sahnedeki boşluğu doldurmaca” konusu biraz snob’luk. Biz yaptığımız müziği sevdiğimiz için üretiyoruz. Üretim aşamasında bir görev bilinci yok. Yani benim adıma. İşin Occult/Doom kısmındaki spesifik açıklamayı ES ile KÇ’den alın.
ES: Stoner/Doom yapısı itibariyle kendine özgün bir tarz. Hard rock ile heavy metal arasına konumlanmış, psychedelic kültürle biçimlenmiş henüz genç sayılabilecek bir piyasa. Stoner rock, birkaç yıldır tüm dünyada yükselişte ki artık Türkiye’de de bu tarzı yapan iyi gruplar var. Ancak bunlar genelde hard rock ve grunge temelli bir müzik anlayışından gelen gruplar olduğu için “okült” ve ezoterik temalara fazlaca bulaşmıyorlar. Doom metal cephesine baktığımızda ise Türkiye’deki piyasanın ta 90’lardan beridir romantik temalarla bezeli ana akım gothic doom üzerinden yürüdüğünü görüyoruz ki bu da yavaş olması haricinde stoner/doom ile pek ortak yönü olmayan bir dünya. Bu müziği yapma sebebimiz bu tarzı gerçekten seviyor ve takip ediyor oluşumuz. Şahsen benim için müzik, yaptığım bir projenin ötesinde bir “dava” diyebilirim. Rock ‘n roll ve metal’in gerek Türkiye, gerekse dünyada aşırı sulandırılmış ve yapay formlarda sunulmasına ve bu müziğin tabiri caizse “tehlike”sini kaybetmiş olmasına tepkiliyim ve bu sebeple de birilerini rahatsız ve tahrik edici temaların kullanılmasını gerekli görüyorum. Bu anlamda “boşluğu doldurmak” motivasyonuyla harekete geçtiğimiz pek söylenemez ama elbette Türkiye’de bu piyasanın oluşmasına ön ayak olabilmeyi isteriz. Misal vermek gerekirse Türkiye’deki ekstrem metal (death, black) piyasası bunu layığıyla gerçekleştirdi.
KC: Aslında artık Türkiye’de stoner rock ve uzantılarını yapan grup sayısı gayet arttı. Bu grupların çoğunu da oldukça başarılı buluyorum fakat occult temalar ve “stoner” temalar üzerinde bence de pek durulmuyor. ES ve ben Humbaba’dan beri bu konuda ısrarla satanik ve stoner duruşumuzu devam ettiriyoruz ve GodBud’da da bu duruşu korumak istiyorduk, şansımıza ÖA’da bizimle aynı fikirde olduğu için bu konuda herhangi bir problem yaşamadık. Benim için amaç en başından beri “bir araya gelelim, sevdiğimiz ve canımızın istediği müziği, biz nasıl istiyorsak o şekilde yapalım” oldu. Türkiye Cumhuriyeti yeraltı stoner sahnesini kalkındırmak gibi bir yetkinliği kendimde hiç görmüyorum açıkçası.
Bildiğim kadarıyla “Dope Supreme” adında 3 şarkıdan oluşan bir tane EP’niz var. Albüm çalışması olacak mı?
ÖA: Ekim gibi bir EP daha olacak. Belki hemen ardından bir single. Kayıt aşamasındayız. Albüm için acelemiz yok. Belki albüme döner, belki dönmez. O biraz da şartlarla alakalı. Godbud şu aşamada kendi kendini finanse ettiği için full length album biraz bekleyebilir.
KC: Albüm çalışması elbette olacak fakat yakın gelecekte bunu finanse edebileceğimizi zannetmiyoruz. Sırada yeni bir kısaçalar var, albüm için hem biraz daha pişmek hem de maddi birikim yapmak istiyoruz.
Şarkılarınızın ve müziğinizin hikâyesinden bahsedelim biraz da. Şarkılar ve müziğiniz neyi/neleri anlatıyor? Kendi müziğinizle dinleyicilere aslında ne anlatıyorsunuz?
ÖA: Burayı KÇ anlatsın 🙂 ben o topa girmem.
KC: Başımızı yakmayacak şekilde özetlersek; okült hikâyeler, gizli tarikatlar, şehir efsaneleri ve hakkında yalanlar söylediğimiz bazı gerçek öyküler anlattık şu ana kadar.
“Türkiye’de çok fazla müzik üretiliyor ve artık kalite konusunda skala epey yükselmiş durumda”
Yine Türkiye piyasasına dem vuracağım ama, genelde kaliteli üretken işler Türkiye’de pek benimsenmiyor ve yürümüyor bir şekilde. Bu belki avantaj, belki dezavantaj. Sizin herhangi bir yurtdışı planınız var mı? Ya da kafanızda neler var bununla ilgili?
ÖA: Hem avantaj hem dezavantaj. Şöyle ki, yerli sahne dediğimiz şeyin dahilinde birlikte konserler, split release’ler planladığımız bir sürü arkadaşımız var, bizim gibi stoner/doom/heavy psych ve benzeri çerçevesi içerisinde. Ve üstelik kaliteli işler üretiyorlar. Make Mama Proud, Strider, Midvil, Congulus, Destroy Earth, Eskiz ve benzeri çeşitlenip gidiyor liste. Bir sürü de unutmuşumdur illa ki. Her bir proje/grup kendi çerçevesinde üretim yapıyor. Sunum aşamasında bu yukarıdaki listeye yurt dışından daha fazla talep oluyor maalesef. Burada çok mühim bir nokta var; Strider bir röportajında bahsetmişti; kolektif mücadele mühim. Bizim için olay “bizim bir grubumuz var onu tanıtıp satalım”dan ziyade, hep birlikte nasıl daha fazla ulaşabilirliğe sahip oluruz. Bu konuyu bir çözelim arkadaşlar minvalinde ilerliyoruz. Yurtdışında zaten müziklere erişim mevcut. Fakat açıkçası yurtdışında bir sahneden ziyade burada şu yukarıdaki isimlerle bir festival, bir konserler serisi daha öncelikli ve gerçekçi… Yukarıda bir yerde de söyledim, beni işin en çok saran tarafı insanlarla iletişim. Ben sahneden ineyim, mis gibi Destroy dinleyeyim, Strider dinleyeyim. Çok mu şey istiyorum. Bunun ana akım piyasa dahilinde olması pek mümkün değil, olmasın da zaten. Ama underground dahilinde çok iyi işler yapan kolektifler var, bunlara destek artmalı; artıyor ve artacaktır.
KC: Türkiye’de çok fazla müzik üretiliyor ve artık kalite konusunda da skala epey yükselmiş durumda. Sorun şu ki, sahnenin takipçisi olan kitle bu sahneye üretim yapan kitleden oluşuyor. Müzik üretmediği halde bu müziği takip eden insan çok az ve dinleyici genellikle müziğe para vermek istemiyor. Sadece yerli sahneye değil, majör ya da minör tüm üreticilere bedavaya ulaşmaya çalışıyor insanlar. Bizim de bu müziği finanse edebilmemiz için (daha doğrusu kaydedebilmemiz için) doğal olarak müziğe para veren kitleye ulaşmamız gerekiyor çünkü bu işi devam ettirmek gerçekten hiç de ucuz değil.
Peki, genel olarak müziğinizle ilgili ilerideki hedefleriniz neler?
KC: Karaciğerimiz iflas edene kadar çalmaya devam etmek.
Son olarak dinleyiciler sizi nereden takip edebilirler?
Bandcamp: godbud420.bandcamp.com/releases
Spotify: spotify.com/artist/1XX2NuqhA7K6qp7cDL21hR?si=SRBF8dslTXCpSzC2Bhbbgw
Instagram: instagram.com/godbudofficial/
Ve tabii Kalamış parkı.
Special thanks: https://facebook.com/mertaydinartwork/
Wearethehippies 2019