Gürkan Özer, insan bedeni, hayvanlar ve bitkiler gibi doğal formları konu alırken, çürümüş halleriyle bu canlıların farklı bir yüzünü ortaya koyan özgün bir sanatçı. Kendi biricik tarzını yaratmak için biyolojik çürümenin görsel estetiğini araştıran sanatçı, çalışmalarında canlıların deformasyon ve bozulma süreçlerini detaylı bir şekilde işliyor. Yaşamın geçici ve kırılgan doğası, onun kadrajında karanlık ve çarpıcı bir şekilde vücut buluyor. Sanatçının eserleri, sadece görsel bir sunumdan ibaret olmayıp, izleyiciyi yaşamın döngüsünü ve doğanın kaçınılmaz dönüşümünü sorgulamaya davet ediyor. Ressam Gürkan Özer ile gerçekleştirdiğimiz bu röportajda, sanatçının yaratım süreci, ilham kaynakları ve çürümüş formların sanatsal ifadesi üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.
Merhaba Gürkan. Okuyucularımıza kendini tanıtır mısın?
1989 Mudanya doğumluyum. Zamanımın çoğu İstanbul’da geçti. Gürkan Özer bana verilen isim. Plastik sanat düşünüp, yapıyorum. Bir yandan işçiyim. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde, Sahne Dekorları ve Kostüm Tasarımı bölümünü okudum. Kapak ve afiş için illüstrasyonlar yapmak için yola çıkmıştım aslında. Kişisel işlerimde organik formları kullanarak, karanlık kompozisyonlar üretiyorum. Ölüm ve çürüme teması üzerinde duruyorum uzun zamandır. Öte yandan 14 senedir film sektöründe çeşitli dekor, kostüm, prop ve storyboard işleri yapıyorum. Heykel ve mural ise profesyonel olarak yaptığım diğer işler.
Sanat ve çizim yolculuğun ilk nasıl başladı? Seni bu yola iten süreç neydi?
Çocukken sessiz bir çocuktum. Ailemde de çizim yapmak bir oyundu. Benim de önüme verdiler bir kağıt kalem ve 4-5 yaşımda hayvan çizmekle başladım. Hayatımda çeşitli şeyler yaşandı ama çizim yapmayı sürdürdüm bir yandan. 30 yaşımdan sonra 5 yaşıma geri döndüm. Hala resim yapmaya devam ediyorum. Ölene kadar devam edecek gibi görünüyor bir şekilde. Samimi olarak tek istediğim şey resim yapmak.
“Ölüm ve çürüme diğer her şeyden daha samimi geliyor.”
Çalışmalarında sıklıkla gördüğümüz figürler neyi temsil ediyor? Bu figürler için ilham kaynağın nelerdir?
Ölüm ve çürüme, diğer her şeyden daha gerçek ve samimi geliyor. İnsan bedeni, hayvanlar, bitkiler ve onların çürümüş formları kadrajımda her zaman. Figürler daha çok bilinç akışıyla çıkıyor. Önceleri bir şeyleri referans alıyordum ama artık bıraktım sanırım. Eskiz aşamasında kendimi özgür bırakıyorum, bilinçaltım çıkarıyor ne çıkacaksa. Referansım doğadaki organik olan her şey. Sonsuz materyal sağlıyor kompozisyonları kurmak için.
Tasarımlarını yaparken en çok hangi materyalleri ve teknikleri kullanıyorsun?
Kağıt üzerine çalışıyorum genelde ama yüzey ve materyal seçmeyi bıraktım zamanla. Bir şeyleri bir yüzeye sürüp iz çıkarma mantığının basitliği kafamda resim yapma eylemini primitif ve kolay kılıyor. Güncel hayat dijital çalışmaya da zorluyor. Öğrendim. Eskizim bittikten sonra işçilik kısmında meditasyon gibi oradayım tamamen. “Aaa kendi kendine oluyor” hissini seviyorum. Bu da işin zanaat kısmı. Çok vakit ve dikkat istiyor, ben de veriyorum. Çizim bittiğinde, “o” ölüyor benim için. Sunması sadece egomu besliyor.
“Bazen kelimeler bile tasarıma yön verebiliyor kafamda.”
Müzik gruplarıyla çalışırken albüm kapağı tasarımı yapma sürecin nasıl işliyor? Grup üyeleriyle iş birliğin ne düzeyde?
Müziğin kendisi yetiyor. Zaten death metal çiziyorum diyebilirim biçimsel olarak. Sözleri de önemsiyorum. Bazen kelimeler bile tasarıma yön verebiliyor kafamda. Uygulama kısmı elimle gözüm arasında. Grup üyelerini tanımam ve onların brifleri tabi ki daha sınırlandırıyor (olumlu anlamda) beni. Kişisel işlerimde durum daha farklı tabi. Tamamen özgür olmak hem zor hem hoşuma gidiyor. Bazen de müzisyen “sen ne yaparsan O’dur” diyor. En sevdiğim çalışma biçimi de bu. Tabi ki iş bu, her zaman benim istediğim şekilde ilerlemek zorunda değil. Her şeklini seviyorum.
Müzik ve görsel sanatlar arasındaki ilişki hakkındaki düşüncelerini merak ediyorum. Tasarımlarını yaparken ne tarz müzikler dinlemeyi tercih ediyorsun? Bu iki disiplini bir araya getirmek senin için ne ifade ediyor?
Müzik ve resim çok uyuşuyor. Biçim ve his olarak her janrı kafamda görselleştirebiliyor ve buna inanıyorum. Çizim yaparken ne dinlediğim hiç belli olmuyor. Hiç bir şey dinlemek istemediğimde bile dinlediğim albümler var. Genelde müzisyenin hissettiği şeylerle empati kurmak istiyorum. Dinlediğim sesle içsel olarak ne yapmak istediğini anlamadan sevemiyorum tam. Ben de öyle çalışıyorum çünkü. Samimi olmayan üretim anlaşılıyor.
Üretim konusunda yaşadığın en büyük sıkıntı nedir?
Hehe para… Bir de film sektöründe çalışıyorum. Bazen projeler aylar sürüyor ve mesai saatleri dışında çizime vakit ayırabiliyorum. Zaman ve para paralel ilerliyor herkes için. Kaygılar da bunların peşinden gelen parazit balık gibi. Kaygılardan da beslenmeye alıştım neyse ki. Engelleri yontup heykel yapamadan üretmek zor sanırım. İsteksizlik bile isteğe dönüşüyor bazen inatla. Bu yönümü geliştirmekten memnunum.
Takip ettiğin, ilham aldığın sanatçılar kimlerdir?
Hr. Giger, Beksinski, Caravaggio, Munch ilk aklıma gelenler. İlhamı sanırım gözüm mikro mikro alıp içerde birleştiriyor. Direk idol diyebileceğim tek kişi hiç bir zaman olmadı.
Gürkan’ı takip etmek için Instagram adresini ziyaret edebilirsiniz.