Bendis Morpheus’un tek kişilik darkwave, EBM ve synthwave projesi olan Bewitched As Dark, benzersiz melodileri ile kendi evrenini inşa eden güçlü bir müzikal yapı olarak dikkat çekiyor. Tek başına yarattığı bu büyüleyici ses dünyasında Bendis Morpheus, her bir sesi kendi karanlığından çıkararak ruhsal bir serüvene dönüştürüyor adeta. Şimdiye kadar yayımladığı 22 albüm ve ortak projeler, Bewitched As Dark‘ın müzikal başarısının en somut kanıtı. Daha nice albümlere ve projelere diyor ve röportaja başlıyoruz.
Bendis merhaba. Seninle ilk röportajımız 2019 yılında olmuş. Araya bir de pandemi girdi. O günden bu güne hayatında müzikal açıdan neler değişti ve bu pandemi sürecinin yaratıcılığına etkisi nasıl oldu?
Merhaba Şeyma. Pandemi ile birlikte benim de çoğu insan gibi hayatımda ciddi değişiklikler oldu. Önce diğerleriyle sonra kendimle olan savaşlardan galip çıkmaya çalıştım, her yönden mücadele ederek. Bu mücadelelerin hediyesi olarak müzikal açıdan da pandemi döneminden sonraki bir kaç sene bereketli geçti diyebilirim. 2023’e kadar 5 albüm çıkardım. (LONE WOLF CLUB, LONG TIME DEAD, BAD WIZARD, MEGANTEREON ve UNHOLY) 2023’e kadar diyorum çünkü 2023’ten bu zamana kadar yayınladığım iki tekli haricinde pek bir şey üretmedim. Galiba artık bir durup yeniden toparlanma aşamasındayım. 2009’dan beri son hızla içimi dökercesine ürettiğim her şey şu an artık durup dinlenip, yenilenme modunda galiba.
“Castle Greyrot” adında “Dark Fantasy” türünde Türk yapımı bir oyunun müziklerini yaptın diye biliyorum. Oyun müziği yapmak ile kendi bestelerini yapmak arasında nasıl bir fark gözlemledin? Bu süreç nasıldı senin için?
Oyun müziği yapmak hep çok istediğim bir şeydi ve bir anda karşıma çıktı. Oyunun hikayesine göre şekillenen melodiler “ben bu oyunu oynasam ne duymak isterdim” diye düşünerek gelişen bir süreçten geçti. Eski şarkılarımı da kullandık bazı yerlerde. Çok keyifli bir dönemdi ve devamının gelmesini çok isterim gerçekten.
Ortak Çalışmalar ve Yeni Projeler
Daha önceden Elz and the Cult, Yaren Eren Budak gibi isimlerle ortak çalışmaların olmuştu. Yeni dönemde hangi isimlerle çalıştın?
Yeni dönemde, geçen seneki “UNHOLY” albümümde, Diabolizer‘dan tanıdığımız Ali Abomination ile ortak bir çalışmamız yer aldı. Şimdiye dek birlikte ürettiğim isimlerle birlikte yaptığımız çalışmaların belki de en sert soundlu olanıydı. Birlikte bir ortak proje peşindeyiz. Fırsat bulup bir şeyler üretmeye başlamak istiyorum. Eminim onu da seveceksiniz.
Şarkılarında genellikle çok az söz ya da vokal kullanıyorsun ancak yine de sormak istiyorum. Sözlerde işlediğin belli bir tema veya hikaye var mı?
Açıkçası müziğimin hiçbir üretim aşamasında belirli bir planım olmadı. O an ne hissediyorsam ona göre şekillendi hep. Sözler de bu açıdan anlık ruh durumumla orantılı şekilde gelişti. Kendimi yazıyla iyi ifade edebilen biri olmadığım için genelde az söz ve az vokal bulunuyor müziğimde. Bu yüzden bir şey yazmaya başlarsam tam anlamıyla ”sürpriz” oluyor bana da.
Şimdiye kadar 22 tane albüm yayınlandı. Seni en çok zorlayan albüm kayıt süreci hangisiydi ve neden?
Albümün mixi, masteringi ve pr süreci tamamen bende olduğu için, genelde bir albüm yayınlarken veya kaydederken pek zorlanmıyorum. Sınırım yok çünkü. Telefonla vokal kaydedip canımın istediği tarihte istediğim şekilde yayınlamama kimse karışmadığı için genelde hep rahat geçiyor süreç. Ama ilk kez geçen seneki albümü bitirmeye uğraşırken zorlandım galiba. Yani bir türlü hazır hissedemedim ve uzadıkça uzadı. Sonra da müzik dışında gündelik işlerim ağır basmaya başladığı için bir duraklama dönemine girdiğimi hissettim ve gerçekten zorlanmaya başladığımı anladım ilk defa. Umarım bu süreci de üzerimden atar ve yeniden canavar gibi üretmeye devam ederim.
Tek Başınalık ve Özgürlük!
Tek kişilik bir müzik projesi olarak çalışmanın en büyük avantajları ve dezavantajları nelerdir sence?
Tek kişilik olmasının bir dezavantajı olduğunu düşünmedim hiç. Aksine müziğine müdahalede bulunan başkaları olduğunda, işin zorlaştığını düşündüm kendi açımdan. Grup elemanı olamazdım galiba. Tek çocuk olmamın bunda psikolojik olarak etkisi var mı bilmiyorum. Ama herhangi bir alışverişe ya da yemeğe bile tek başıma gitmekten epey keyif alan biri olarak bu durum benim için hep artıydı. Bir şey üretirken, kimse niye şarkının o kısmında o enstrümanı kullandığınıza müdahale etmiyor veya albümün çıkış tarihine, nerede yayınlanması gerektiğine karışamıyor. Bu çok hoşuma giden bir özgürlük durumu.
Kimseye hesap vermek zorunda kalmıyorsun; iyiyse de senin iyin, kötüyse de senin kötün. Bu biraz da üretirken ne beklediğinle alakalı. Ben bir şey üretirken ya beğenmezlerse, ya para kazanamazsam diye bir kaygı duymuyorum. Çünkü zaten maneviyattan başka bir giderim de yok üretirken. O yüzden de kimseye eyvallahım olmuyor. Zaten yıllardır bu janradan, bu ülkede para kazanamayacağını bilen bir realist olarak, parayı başka yerde kazanıp ruhumu bu işle dinlendiriyorum. Ama çeşitli kurum ve kuruluşlar, plak şirketleri, menajerler, yani benden bir beklentisi olan insanlar hayatımda olsaydı, bu kadar tasasız ve özgüvenli çalışır mıydım ondan emin değilim. Günün sonunda dünyayı bireysellik kurtaracak. Kendi kendinizle bir şeyler üretip paylaşmanın keyfini çıkarın derim.
Kendi müziğinle en çok hangi ruh hali veya duyguyu ifade etmek istiyorsun?
Dünya genelinde birçok insanın, en iyi olmaya çalıştığını sanarak aslında en kötü olduğunu fark etmeyen bir bilinç içinde olduğunu düşünüyorum. Benim iyilikle veya kötülükle bir derdim yok açıkçası. Ne en kötüye üzülebiliyorum, ne en iyiye şaşırabiliyorum. Hislerim bu ölçüde donmuş durumda. Bu da sizi realist biri yapıyor. Ben bu naif romantik idealizmden kopup aslında ne olduğumuzu, realitede içimizde ne barındırdığımızı ifade ediyorum en çok galiba.
Son olarak bize en sevdiğin 5 albümü söyler misin?
The Wake – MASKED
Borghesia – NO HOPE NO FEAR
Suicide Commando – IMPLEMENTS OF HELL
Klaus Nomi – ENCORE
Type O Negative – LIFE IS KILLING ME