Görünmeyeni Görünür Kılan İki Eş Ruh: Alex Grey ve Allyson Grey

Alex Grey ve Allyson Grey, onlar kendi döneminin eş ruhu iki muhteşem sanatçı. Peki nedir onları birbirine bağlayan? Psychedelic sanat dediğimizde şüphesiz ki akla ilk gelen isimlerden biri Alex Grey. Onun sanatı ve vizyonu, görünmeyeni görünür kılan sembolik dili ve atıfları, yaptığı sanatı diğerlerininkinden ayrı bir kategoride algılamamızı sağlıyor. Kendisi gibi psychedelic sanat icra eden eşi Allyson Grey ile görünmeyeni görünür kılma yolunda ayrılmaz bir “bütün” olduklarını düşünüyorum. Gönül isterdi ki bu röportajı yüz yüze yapabileyim. Fakat Alex Grey’in Transfigurations kitabında yer alan bu röportajın çevirisini yapmaktan da oldukça mutluyum.

Kendi yolculuklarında yaptıkları bütüncül sanatın, yaşadıkları tinsel, mental, duygusal ve fiziksel aşkla da nasıl harmanlandığını yaptıkları sanatın yanında, kelimelerinin içlerinde de görüyoruz.

Aşk; iki bedenin, iki uzvun, iki ruhun ve iki mentalin arasındaki o kutsal ve bütüncül temas. “O benim favori sanatçım.”

Stephen: Merak ediyorum, ikiniz de bağımsız görsel sanatçılar olarak, rekabet içerisinde değil de işbirliği içerisinde var olmanın bir yolunu nasıl buldunuz?

Alex: Birlikteyken, ikimizin bireysel aklından daha etkili ve akıllı bir üçüncü zihin paylaşıyoruz. Onun estetiğini kendi gözlerimden görebiliyorken, o da benim estetiğimi kendi gözlerinden görebiliyor ve aramızdaki aşk ve anlayış, daha yüce bir algının varlığı olarak, ikimizi köprüleyen ve ilhamımızın kaynağı olan o vizyonlar dünyasının derinliklerinde dolaşabilen bir koruyucu melek olarak ortaya çıkıyor. Bu meleksi birleşim, birbirimize olan sadakatimiz aracılığı ile Tanrı’ya olan sadakatimizi yansıtıyor, sanatsal seçimlerimiz ve hayat seçimlerimiz konusunda bize yardım ediyor. Allyson’ın vizyonuna ve tasarım inceliğine çok büyük bir saygı duyuyorum ve pek tabii ki, sezgilerine. O benim favori sanatçım, vizyonlarımız benzer ve farklı, ona güveniyorum. İdeal olarak, herhangi bir önemli karar dahilinde fikrini alırım. Bazen bir vizyonu kara kaleme dökerim onu belirli bir açıdan görerek. Allyson gelir, “Ah Alex, onun merkezde olması gerekir, şu şeyi o tarafa taşımalısın” der ve sadece ilgi çekici olabilecek bir şeyi ikonik kılar.

Allyson: Bana bu gücü sen veriyorsun. Bu senin için çok anlam ifade ediyor ve ortak çalışmamız işin geneli için önemli gözüküyor. Bana inanılmaz oranda bir güç veriyorsun ve bu güç bana hayatımızın kaynağı olma imkânını sunuyor, Seni güç kaynağı olarak görürken, kendimi güç-besleyicisi olarak görüyorum ve bu aynı zamanda çok önemli bir pozisyon, çok önemli bir düalite motorumuzun etkili bir şekilde çalışabilmesi için. Şimdi bunu tersine çevir, vurgu benim işimdeyken, o güç benden geliyor ve onu sen besliyorsun. Fikrin benim için önemli. Güçlü ve eşit hissediyorum, güçte eşit, farklı bir iş.

Stephen: Bu hiyerarşik olmayan modeli sevdim. Gücünüz beraber bir motor gibi çalışıyor. Bir ilişkide her zaman bir kapsayan ve kapsanan olduğunu söylüyor Jung, yine de. Matruşkalar gibi veya birbirini kapsayan çin kutuları gibi. Birinin alanı daha büyük ve zaman zaman diğer insanı boğabiliyor. Bunun olduğunu hiç hissediyor musun?

Allyson: Besleyiciler de eşit güçte. Biliyor musun? Bana bu şekilde ihtiyaç duymayacak bir insanı sevemezdim. Fikrim önemsenmeli ve bir ağırlık taşımalı, onun işine dahil olmalıyım.

“Karşılık bulan patolojiler”

Alex: Ve onun işini yorumlamayı ve ona dahil olmayı ben de çok seviyorum. İlişkimiz bir diktatörlük de değil, veya nebula-vari bir huzur topu da değil, kendi arındırıcı karanlık alanlarımızdan geçmemiz gerekti ve elbette ki, iyileştirici alanlarımızdan da. Negativitelerimizi nötrlemek hala süregelen bir görev. İkimiz de ayrı bireyler olduğumuzdan dolayı ilişkimiz boyunca var olan farklı patolojilere sahiptik. Bunlar birbirlerinde karşılık bulan patolojilerdi.

Stephen: “Karşılık bulan patolojiler” olayını sevdim. Bizim de ilişkiler süresince çiftleri keşfettiğimiz fikirlere benziyorlar. Bir terapist olarak, bu bahsettiğin şeyler insanların içinden geçtiği en müthiş gelişim olanaklarını sunuyor, bence.

Alex: Sana bu çift olma işinin nasıl yürüdüğüne dair teorimizi anlatayım. Yakın bir ilişkide her bir insanın ana psikolojik problemi ileriye çıkar. Her biri kendisinin gölgesini ifade eder ve aşk ve destek içeriğinde, şayet problemler birbirinde karşılık buluyorsa, iyileşirler. Karşılık bulmayan patolojiler bozulmayı arttırır ve iki insanı da daha kötü yapar. Benim gölge özelliğim depresyon. Katatonik bir umutsuzluktan ziyade, ümite yer bırakmayan, “ne önemi var ki” türünden dipsiz çukurumsu hallerden bahsediyorum burada. Sevgi dolu bir atmosferi karanlık bir hâle getiren modlarım oluyor. Onu söndürmekten ziyade, onu emip tüketen türden.

Allyson: Ve ben de garip bir “amigo kız kültürü”nden geldiğimden ötürü, işleri onun için daha eğlenceli bir hâle getirip Alex’in farklı bir açıdan bakmasını sağlayabiliyorum, ama elbette ki benim de kendi dertlerim var. Öfkeli bir Rus Yahudisi arkaplanından geliyorum, burada gerçekten nesiller arası aktarılan bir öfkeden bahsediyorum. Alex sinirli bir insan değil, o bana nadiren sinirlenir ve bu çok pozitif bir şey.

Alex: Karşılık bulan patoloji dışında, karşılıklı saygı ve minnet de olmalı, “öteki”nin senin için gerçekten çok çok iyi olduğuna dair bir bilme durumundan bahsediyorum.

Stephen: Joseph Campbell’a katılır mıydın? Tarafların 50’ye 50 değil de bazen 60’a 40 hatta 70’e 30 vermesi gerektiğini söyler.

Allyson: Kesinlikle. Sevgini ifade edersin ve karşılığında verilen sevgi için son derece minnettar olursun.

Stephen: Yaratıcı yaşamınız Zena doğduğunda nasıl değişti?

Allyson: Birçok şeyi ayrı ayrı yapmaya başladık. Eskiden, birbirimiz olmadan hiç bir yere gitmezdik. Manav alışverişi, ufak tefek işler fakat sonrasında ayrı yerlere bir çocuk ile gitmek durumunda kaldık. Bizim için çok iyiydi. Alex ile Dzogchen topluluğunun bir inziva mekanına gittik, fakat onun buna verdiği katılımın aynısını gösteremediğimi hissettim. Fiziksel şeylerle ilgilenmeye başladım, aerobik öğretmek vesaire gibi, üç yıl boyunca bu çok farklı bir yaşamdı. Ayrı dünyalarda çalışabildiğimizi de gördük ve daha sonra bir araya gelerek kendi hayatlarımız üzerinde de çalışabildiğimizi, Kutsal Aynalar Kilisesi projesi gibi, mesela. Birbirimizden uzaklarda gezmek durumunda kaldık ama birleştirici bir noktamız var, evimiz.

Alex: Ev, gerçek merkezimizin bir sembolü. Yerinden sarsılamaz aşkımızın. Zena, bütünsel olarak bağımsız insanlar olmamız konusundaki hayat eğitimimizin yanısıra, aşıklar ve ebeveynler olmamızın da yolunu zorladı. Kendimize dair yeni yönler geliştirme ihtiyacımızın olduğunu fark ettik. Her yeni tavır, bir diğer kişiye yardımcı oluyordu. Allyson’ın fitness konusundaki hassasiyeti bana egzersiz yapmayı hatırlattı ve ikimizin de faydasını gördüğü mistik yolculuklarımın elementleri de oldu. Bağımsız çalışmalarımız birlikte yürüttüğümüz ve Zena ile paylaştığımız, daha entegre ve derin bir yaşam pratiğine yol açtı. Hayatımıza çok fazla mutluluk kattı ve biz de elbette ki onun kendisini gerçekleştirmesini desteklemekteyiz. Bizi bir oyuncu olması için bir aracı bulmak konusunda yönlendirdiğinde, biz de gidip ona bir aracı bulduk. Allyson onu seçmelere götürdüğünde, Broadway’de, televizyonda ve filmlerde roller aldı.

“Alex her zaman benim dostum oldu”

Allyson: Zena’nın film kariyeri ile, bir arkadaş ve koruyucu ile beraber bir öğretmen rolünü de üstlendim. Bir film için yaşadığımız yeri değiştirdiğimizde, bu Alex ve ben uzun süre ayrı kalacağız anlamını da taşıyor. Her gün telefonda konuşuyor ve mailleşiyor ve birbirimizi özlüyoruz amma ve lakin bu fedakarlığın bunlara değer olduğunu düşünüyoruz, çünkü Zena, yapmak için dünyaya geldiğini hissettiği şeyi gerçekten yapma fırsatına kavuşuyor. Alex ve ben onunla gurur duyuyoruz ve özgüvenli sevgimizin, kilometrelerce uzağımızda olan insanlara dahi ilham kaynağı olduğu görüşündeyiz. Alex, her zaman benim en yakın dostum oldu.

Stephen: Yakın dostluğunuz dünyevi yaşamınıza nasıl bir katkı sağlıyor?

Alex: İyi bir ilişki ile kutsanmış insanlar doğal olarak güzel enerjilerini daha geniş bir dünyaya taşıyabiliyorlar. Bir noktaya kadar sevginiz diğer insanlarla olan ilişkilerinize -gruplarda ve okullarda, organizasyonlarda ve şirketlerde ve (keşke) hükumetler arasında yansıma buluyor. İlerleme budur. Birbirimize duyduğumuz kişisel güvenin üzerinde yıllarca çalıştıktan sonra, diğer insanlara auralarımızla yanaşabiliyoruz ve en yüksek kollektif seviyemizde çalışma yürütebilmek için, bir duaymışçasına aynı güveni yansıtabiliyoruz, tıpkı Omega Enstitüsü’ndeki Vizyoner Sanat Yoğunlaşmalarımız gibi. Bu bazen bazı şeylerin açılmasında yardımcı oluyor. Herkesin hayatında bir sevgi ve güven atmosferinin bir yerde var olması önemlidir. Barışın gücüne ulaşabildiğiniz zaman, bu sizin “imanınızın hardal tohumu” haline gelir ve bunu vücudunuzun dışına çıkartarak pratik edebilirsiniz. Eğer aşkı “varlığın temeli” olarak gerçekten tanımlayabiliyorsanız, aşk sizin için bir sapma veya anlamsız moleküllerin birbirine çarpışmasından öte bir hale geliyor. Aşk, evrenin ölümsüz olan ve temelinde yatan kumaşıdır. Bu gerçekleşen evren, aşkın okyanusvari ve sınırsız rahatlatıcılıktaki ışığının yansımasının süslenmiş bir görüntüsünden ibarettir.

Alex Grey işlerini alexgrey.com sitesi üzerinden takip edebilirsiniz.

Wearethehippies