Türkiye’de stoner doom türünde müzik yapan grup sayısı -ne yazık ki- oldukça sınırlı. Ancak bu türde liderliği üstlenen ve kendine özgü tarzıyla yerel sahnede yerini sağlamlaştırmış bir grup var: GodBud. Stoner doom’un ağır ritimlerini, güçlü gitar rifflerini ve atmosferik seslerini dinleyicisi ile paylaşan GodBud, kurulduğu günden bu güne yeraltı sahnesinde kararlı bir şekilde ilerleyerek kendine sadık bir hayran kitlesi oluşturmayı başardı.
Onları ilk olarak 2019 yılında yayımladıkları Dope Supreme ile tanıdık. Aradan geçen sürede birçok keyifli konsere ve çalışmaya imza atan GodBud, görsel showlarla düzenlenen canlı performansları ve müzikal üretkenlikleriyle de dikkat çekti. Lafı çok uzatmadan röportaja geçelim ve GodBud’ın müzikal yolculuğuna, sahne arkasındaki hikayelerine ve gelecekteki planlarına birlikte göz atalım.
Merhaba. Grup üyeleri bugünlerde neler yapıyor?
KC: Merhaba, günlük iş güç koşturmaları dışında Cerahat 40K adlı projenin üretim, konser ve kayıt işleri ile ilgileniyorum şu sıralar. Bir yandan da başlayan sezon ile GodBud üzerine tekrar yoğunlaşmaya başladık.
EC: Şahsen evde kod yazarak ya da kulağımda kulaklık ile Kadıköy’ü turlayarak günlerim geçiyor diyebilirim. GodBud ile yeni sezona hazırlanmanın yanı sıra, bir süredir yeni besteler üzerine çalışmaktayız. Ayrıca vakit buldukça odama kapanıp kendi projelerim üstüne (Righteous Goat, Delightful Dekadenss) kafa yoruyorum. Böyle iş-müzik-iş-müzik şeklinde bir koşturmaca hali.
ÖA: İş güç koşuşturması. Yazın son kırıntılarını da kullanmaya çalışıyorum ayrıca.
2019’da çıkan ilk EP “Dope Supreme” ve 2023’de çıkan son EP “Sermons of Sand”den bu yana neler değişti ve gelişti?
KC: Epeyce şey değişti diyebilirim, hem özel hayatlarda hem GodBud içerisinde. Her şeyden önce bilinirliğimiz ve görünürlüğümüz kayda değer şekilde arttı, pek çok yeni arkadaşlar edindik. Müziğimiz de aradan geçen yıllar içinde, bakış açılarımızla beraber daha farklı formlara bürünmeye başladı. Buna gelişim demek pek bana düşmez fakat rahatlıkla değişim olduğunu söyleyebilirim.
EC: Müzikal anlayış olarak net bir değişim var bence, üstüne koya koya ilerliyoruz. Gerçi ilk EP’deki şarkıların yeri hepimiz için ayrı ama son işimizde de bestekârlık açısından daha ince gördüğümüz ve kayıt konusunda da daha titiz davrandığımız belli oluyordur diye düşünüyorum.
ÖA: Şarkı oluşturma sürecimizde çok radikal değişiklikler olmamakla birlikte, yayınlanmış işlerin sayısı yavaş yavaş arttıkça sanırım birbirleriyle olan farklılıkları da ön plana çıkıyor. Zira her ne kadar kendi sesimiz içerisinde kalıyor olsak da, şarkılar yazılırken bir önceki işten kopuşla başlıyor süreç.
Yaratıcı Süreç ve Provalar
Grup olarak yaratıcı süreçlerinizde yaşadığınız en büyük zorluklar neler oldu?
KC: Genelde en büyük zorluklar özel hayatlarımız ve işlerimiz sebebi ile ortaya çıkıyor. Sonuç olarak hiç birimizin geçim kaynağı müzik değil ve yaşamlarımızı sürdürebilmek için başka başka işler ve uğraşlar içinde, zamanımızın ve enerjimizin çoğunu tüketiyoruz. Bu durum da haliyle, üretim ve çalışma sürelerimize sıkça ket vuruyor.
EC: Tabi ki en büyük zorluk hayat kovalamacalarının daralttığı zaman. Her ne kadar haftada bir düzenli prova yapmaya gayret etsek de bu süreyi sadece var olan şarkılarımızı çalışmaya harcamamız gerekebiliyor. Bu da yeni beste yapma sürecini geciktiriyor ister istemez.
ÖA: Kendi kendimizi ikna etmek de bu sürecin hayli sıkıntılı bir yanı bence. Bir tek kendimizi ikna etmemiz gerekiyor yaratı sürecinde, o da şahsen benim için çetin ceviz.
GodBud’ın dinleyicileriyle kurduğu bağ hakkında ne düşünüyorsunuz? Onlardan aldığınız geri dönüşler müziğinizi veya sahne performanslarınızı nasıl şekillendiriyor?
KC: Ne kadar kendi içinde zamanla değişen bir müzik yapsak da, GodBud hep başladığı yerdeki köklere tutunan bir grup. Haliyle dinleyicilerimizin çoğu, ne duyacağını, ne ile karşılaşacağını az çok önceden tahmin edebiliyorlar. Zaten türün bu alt kolundan özellikle keyif almayan insanlara pek hitap edebileceğimizi zannetmiyorum kendi adıma. Genel olarak aldığımız olumsuz eleştiriler kayıt imkanlarımız ve tercihlerimiz üzerinden yöneltiliyor ki bu eleştirileri kendi içimizde de sıkça yapıyoruz. Buna bağlı olarak elimizden geldiğince her seferinde öncekinden daha iyi planlanmış kayıtlar oluşturmaya özen gösteriyoruz.
EC: Bu tarzın dinleyicisi zaten niş bir kitle olduğu için kurulan bağ da daha samimi oluyor. Konserler kimi zaman “arkadaşlarla toplandık aramızda eğleniyoruz” tarzı dostane bir ortama dönüşebiliyor. Bu ilişki de sahnede rahat ve olduğumuz gibi olabilmemizi sağlıyor, ki bu da performansımızı pozitif yönde etkiliyor diyebilirim.
ÖA: Sardıkça bizi hatırlasınlar, bize kan olur.
Albüm Kapakları ve Görsel Temalar
GodBud olarak müziğinizde kullandığınız görsel temalar nedir? Albüm kapakları veya müzik videoları gibi görsel öğeler müziğinizi nasıl tamamlıyor?
KC: Çoğunlukla tarikat hikayeleri gibi gerçek dünyada, gözümüzün önünde olmayan ama bir kenarda hep varlığını sürdüren topluluklardan yola çıkıyoruz. Bazen ufak tefek kurmaca öyküler ile anlatmak istediğimiz hikayeleri renklendiriyoruz, bazen de kurmaca öykülere, gerçek olaylardan eklemeler yaparak bir tansiyon oluşturmaya çalışıyoruz. Görsel temalarımızı da sıklıkla anlattığımız öyküler çevresinde seçiyoruz.
EC: Kullandığımız görsel öğeler de aynı şarkı sözlerimiz gibi tuhaf tarikatlar ve algıları çarpıtan deneyimler üzerine. Bu temaları kimi zaman gerçek ve ciddi, kimi zaman ise uydurmaca ve mizahi bir şekilde ele alıyoruz.
ÖA: Gören gözler için ne ibretler vardır.
Müzikal kariyerinizde aldığınız en sıra dışı ya da beklenmedik ilham kaynağı nedir? Bu ilham kaynağı müziğinizi nasıl şekillendirdi?
KC: Sağlığım ve güvenliğim sebebi ile buna cevap vermemeyi tercih ediyorum 🙂
EC: Dinlemekten hiç sıkılmadığım onlarca ilham veren grup ve müzisyen dışında bir önceki soruda bahsettiğim mistik deneyimler, sıra dışı bir içsel kaynak olarak gösterilebilir.
ÖA: Muazzam bir düşünürden alıntı yapmak gerekirse, “Yakıt verdikçe ulvi kimya, yürür gemim bu gayb hattında”
Kendi müziğinizi bir film veya dizi ile ilişkilendirecek olsanız, hangi tür veya tema bu müziğe en çok uyar?
KC: 1960’lı yılların B-movie işleri, düşük bütçeli suç temalı belgeseller, Türk yapımı seri üretim korku filmleri:)
EC: Bir zamanların karşıt kültürüyle yoğrulmuş karanlık ve okült tandanslı yapıtlar. Zaten konserlerimizde arkaya bu tarz filmlerden görüntüler yansıtıyoruz.
ÖA: Ben KC ve EC’ye pek katılmıyorum bu noktada. Edimimizin doğrultusu ve tematik içeriği bakımından haklı tespitler olsa da, nihai ürün için “necefli maşrapa” veya “karıncalı ekran” diyebilirim.