Ölümün Kıyısında Gotik Destan: Abysmal Grief

1998 yılında yayımladıkları ilk demoları Funereal ile gothic metal sahnesine adım atan Abysmal Grief, müziklerinde ölüm, yas ve ruhani ritüelleri ustalıkla işleyerek dinleyenleri etkileyici bir karanlık dünyaya çekmeyi başaran esrarengiz bir grup. Aradan geçen yıllar boyunca birçok albüm, EP ve split çalışmaya imza atan Abysmal Grief, müzikal yolculuklarında asla ödün vermedikleri karanlık ve ağır estetikleriyle türün sınırlarını zorladı. The Samhain Feast (2009), Feretri (2013) ve Blasphema Secta (2018) gibi albümleri, dinleyenleri hem gotik melodilerin büyüleyici dünyasına hem de okültizm ve ölüm kavramlarının derinliklerine sürüklüyor. Grup, hem canlı performanslarında hem de stüdyo kayıtlarında karanlık bir ritüelin atmosferini yaratmayı başaran, türüne sadık bir duruş sergiliyor desek yanlış olmaz.

Grubun gitaristi ve bestecisi Regen Graves ile Abysmal Grief ve gothic/doom metalin diğer sanatlarla olan ilişkisi hakkında keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

1996 yılından beri her albümü bir diğerinden daha özgün olan yaratıcı bir grupsunuz. Bu yaratıcılığın altında yatan esas sebep nedir?

Belki de bunun nedeni müzik dinlemek ve bestelemek için çok fazla zaman harcamam ve sürekli olarak kendime ait bir şeyler yaratma ihtiyacı hissetmemdir. Gitarı neredeyse hiçbir zaman başka sanatçıların şarkılarını çalmak için elime almadım ve bu yüzden müzikle her vakit geçirdiğimde, bunu neredeyse her zaman yeni bir besteye dönüşen yeni riffler veya yeni klavye parçaları çalmak için yaptığımı söyleyebilirim. Stüdyodaki çalışmalar bizi her zaman canlı performanslardan çok daha fazla ilgilendirdi ve büyüledi, bu nedenle yeni albümleri belirli bir hızda yayınlamamız oldukça normal.

“Bir insanın ruh halini etkileyebilmek, müzikal ve ruhsal öz farkındalık süreci gerçekleştiğinde o kadar da zor değildir.”

Müziğinizi dinlediğimde, muhteşem bir korku filminde rol almış gibi hissediyorum. Şarkılarınız adeta kendi üzerimde bedenleniyor. Bir müzisyenin/grubun dinleyiciye kendi besteleri ile bu denli nüfuz edebilmesi hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Bence tamamen kişisel ve içten bir şey yaptığınızda (herhangi bir sanatsal ifade biçiminde) her zaman sizinle aynı tutkuları ve zevkleri paylaşan birinin ruhuna girebilirsiniz. Bir insanın ruh halini etkileyebilmek, müzikal ve ruhsal öz farkındalık süreci gerçekleştiğinde o kadar da zor değildir.

Abysmal Grief – Lord Alastair

“En büyük ilham kaynaklarımız Fulci, Bava ya da Martino gibi yönetmenlerin 70’li ve 80’li yıllardaki İtalyan korku filmlerinden geliyor”

Gothic ve doom metalin sinema ve edebiyatla ilişkisini nasıl görüyorsunuz? Favori korku filmleriniz veya yazarlarınız var mı?

Abysmal Grief hakkında her zaman daha genel olarak gotik bir grup olarak konuşmayı tercih ediyorum. Doom tabii ki şarkılarımızda mevcut, ancak sorunuza atıfta bulunacak olursam, gotik unsurun bizi her zaman bir şekilde korku edebiyatı ve sinemasına bağlı tuttuğunu düşünüyorum. Ve tabii ki en büyük ilham kaynaklarımız Fulci, Argento, Bava ya da Martino gibi yönetmenlerin 70’li ve 80’li yıllardaki İtalyan korku filmlerinden geliyor. Amacımız, en azından başlangıçta, bu sinematografik ve müzikal türe özgü sağlıksız ve ilgi çekici atmosferleri yeniden yaratmaktı (çünkü her filme çok etkili bir film müziği eşlik ediyordu) ve sanırım az çok başardık.

Doom metalin diğer metal türlerinden farkını nasıl tanımlarsınız? Sizce bu tarzın en güçlü yönleri neler?

Doom metali bu kadar ilginç kılan şey, tıpkı punk gibi (müzikal zevkler açısından en büyük etkim) çok içgüdüsel ve anlık bir tür olması ve o anın sanatsal ihtiyaçlarına göre “manipüle” edilebilme kolaylığı. Örneğin, film müziklerinin tipik klavyelerini biraz black ve aslında punk tavrıyla kaynaştırdık. Power ya da thrash gibi başka bir müzik türünü başlangıç noktası olarak almış olsaydık, bu kadar ikna edici bir formül yaratabileceğimizi sanmıyorum.

Abysmal Grief – Regen Graves

İtalyan müzik sahnesi içinde doom metalin yeri nedir? Sizce İtalya’nın gothic kültür alt yapısı bu tür için nasıl bir zemin sunuyor?

İtalya’da çok iyi doom metal grupları var, ancak benim kişisel görüşüme göre en iyileri, kökleri mistisizm ve ölüme dayanan ve bu derin doğal yatkınlığımıza daha uygun olan İtalyan Dark Sound‘u ile harmanlananlardır. Dürüst olmak gerekirse, “klasik” doom beni en az on yıldır hem çalarken hem de dinlerken sıktı, oysa uluslararası doom metale kıyasla kendilerini tamamen kişisel kanonlarla ifade eden yeni “dark sound” gruplarını her zaman büyük bir merakla araştırıyorum. Eğer ilgileniyorsanız, ne demek istediğimi anlamak için Anno Demoni grubunu dinlemenizi öneririm…

Konser vermek istediğiniz ama mevcut herhangi bir şarttan dolayı gidemediğiniz bir ülke ya da şehir var mı?

Arnavutluk’ta çalmayı çok isterdim, çünkü tarihi ve (geçmişteki) izolasyonu nedeniyle beni her zaman cezbetmiş bir ülkedir, ancak ne yazık ki turlarımız için her zaman çok fazla yol dışı gibi görünüyor. Bir de Güney Amerika var, orada da büyük bir hayran kitlemiz var ama uçmaktan nefret ediyorum, o yüzden şu anda bunu pek mümkün görmüyorum…

Abysmal Grief – Labes C. Necrothytus

Grubun bugüne kadar en unutulmaz canlı performansı hangisiydi ve neden?

Bende diğerlerinden daha fazla iz bırakan bir konser olduğunu sanmıyorum. Farklı yerler ve farklı durumlarla ilgili birkaç anım var, ancak bunlar çoğunlukla bölümler veya anlık anılar. Unutulacak çok fazla kısım var, bu kesin, haha.