Acıyı Dinlemenin Kasvetli Sanatı: A Thousand Sufferings Röportajı

A Thousand Sufferings röportajı, bizi melodik bir kasvetin kalbine davet ediyor. Melankolinin zarif bir isyana dönüştüğü noktadayız!

Belçika’nın karanlık ve sisli topraklarından doğan A Thousand Sufferings, black metalin çiğliğini doom’un ağırbaşlı temposuyla harmanlayarak ekstrem müzik sahnesine benzersiz bir iz bırakan gruplardan biri. 2015 yılında dinleyicisi ile buluşturdukları ilk albüm “Burden” yalnızca müzikal bir çıkış değil, aynı zamanda bastırılmış öfkenin sesli bir ifadesi olarak dikkat çekti. Sonraki albümlerde dinleyiciler daha da karanlık bir gerçeklikle karşılaştı: Çöküş, yalnızlık ve ruhun sürüklenişi gibi temalar giderek merkezileşirken, grup müziğini daha atmosferik, daha katmanlı ve duygusal açıdan daha ezici bir boyuta taşıdı.

A Thousand Sufferings, geleneksel black metalin soğuk estetiğini terk etmeden, doom’un meditatif ve ezici yönleriyle yeni bir anlatı inşa ediyor adeta. A Thousand Sufferings röportajı sayesinde biz de bu kasvete daha da yakından tanıklık ediyoruz.

Türkiye’den selamlar! Grup üyeleri bugünlerde neler yapıyor?

Merhaba! Şu anda yeni bir albüm yazıyoruz. Dördümüz de albümü bitirmek için çok çalışıyoruz. Tabii ki hepimizin gündüz işleri ve başka projeleri de var.

“Müziğimizin özü aynı kaldı: kasvetli ve hüzünlü blackened doom metal”

İlk albümünüz “Burden”den bugüne, ses dünyanızda nasıl bir evrim yaşadığınızı düşünüyorsunuz?

Bence daha iyiye doğru evrimleşti. Hepimiz müzisyen olarak büyüdük ve müziğimiz bu büyümeyi yansıtıyor. Yıllar içinde birkaç kadro değişikliği yaşadık ve her yeni üye müziğimize yeni bir soluk getirdi. Bununla birlikte, müziğimizin özü aynı kaldı: kasvetli ve hüzünlü blackened doom metal.

Bir grubun kimyası genellikle yaratım sürecinde kendini gösterir. Sizde şarkılar daha çok kolektif bir üretimin ürünü mü, yoksa bireysel fikirlerin bir araya gelmesiyle mi şekilleniyor?

Beste yapmaya genellikle bireysel fikirlerle başlarız, fakat sürecin her aşamasında herkes katkıda bulunur. Ben çoğunlukla davul veya bas gitar partilerini yazmam; bu enstrümanlar için genel bir fikir taşısam da, detaylara fazla müdahil olmam. Çoğu zaman Jurgen (lead gitar) ile birlikte bazı riffler veya temel şarkı yapıları geliştiririz. Ancak, ortaya çıkan nihai sonuç her zaman grup çalışmasının ve ortak emeğin ürünüdür. Bu şekilde herkesin dokunuşu şarkıya yansır ve parçalar daha zengin, daha katmanlı bir hale gelir. Bizim için önemli olan, bireysel yaratıcılığın grup dinamiğiyle birleşerek en iyi hale gelmesidir.

A Thousand Sufferings röportaji

Müzik türleri genellikle sınırlayıcı etiketlerle tanımlansa da, bazı gruplar bu kalıpların dışına taşmayı başarıyor. Bunlardan biri de sizsiniz. A Thousand Sufferings’in müzikal karakterini “doom” ve “black” dışında hangi kavramlarla tanımlamayı daha uygun bulursunuz?

Teşekkürler! Bu gerçekten çok güzel bir iltifat. Bence “doom” ve ‘black’ metal, müziğimizi oldukça iyi tanımlıyor. Örneğin, davulcumuz “dark metal” terimini tercih ediyor (Bethlehem albümünden esinlenerek). Müzikal olarak Black Metal’in etkisi çok fazla, ama biz satanist bir grup olmadığımız için “dark metal”in bize daha uygun olduğunu düşünüyor. Ama gelecekte ne olacağını kim bilebilir? Diyelim ki blues unsurlarını da müziğimize dahil etmek istersek, neden olmasın? Hangi yöne gidersek gidelim, kendi kimliğimizi her zaman koruyacağımıza inanıyorum.

“Biz hayatın rahatsız edici yönlerini yazıyoruz”

Müzikal anlatımınızda “acı” ve “yıkım” kavramları nasıl bir yere sahip?

Yıkım pek değil, ama acı… Kesinlikle bundan besleniyoruz. Acı, ister fiziksel ister zihinsel olsun, hayatın bir parçası; ister istemez yaşanır. Biz hayatın rahatsız edici yönlerini yazıyoruz. Hepimizin sahip olduğu yönler bunlar. Ve bence onları yok sayıp içimize gömmektense, patlayana kadar beklemek yerine yüzleşmek çok daha iyidir. Müziğimizle bunu başardığımıza inanıyorum.

Bazı melodiler yalnızca kulağa değil, bilinçdışına da hitap eder. Sizce müzik, içsel karanlıklarımızla yüzleşmemizde bir yol arkadaşı olabilir mi?

Kesinlikle. En azından ben ve birçok kişi müziği bu şekilde deneyimliyoruz. Bazı insanlar karanlıkla başa çıkmak için dine güveniyorlar, ama bu benim için hiç işe yaramadı. Öte yandan müzik, her zaman zihinsel açıdan huzur bulmama yardımcı oldu.

Son olarak, sahne geçmişinizde sizi derinden etkileyen, unutamadığınız bir performans anınız var mı?

Evet, kesinlikle—aslında birkaç tane var. Bunlardan en öne çıkanı, yaklaşık 1.000 ziyaretçinin katıldığı ilk orta ölçekli festivalimizde çaldığımız zamandı. Saat 20:30 civarında harika bir sahne aldık ve birçok insanın müziğimize eşlik ettiğini görebiliyorduk. O zamanlar bizim için yeni ve heyecan verici bir deneyimdi. Bir başka unutulmaz an ise Belçika’da bir kulüp konseri sırasında yaşandı. Konserimiz bittikten sonra, yanımda duran adam aniden dönüp “Konser için teşekkürler dostum” dedi. Bir an şaşkına döndüm, bu an gerçekten aklımda kaldı. Davulcumuz Wouter da bu yılın başlarında Viyana’da özel bir an yaşadı. Konserimiz bittikten sonra biri yanına gelip, bizim müziğimizin son iki yılda dinlediği en iyi şey olduğunu söyledi. Bu iltifat onu çok etkiledi, bize neredeyse ağlayacağını söyledi, haha.