Sludge ve doom sahnesinden bahsediyorsak, benim için zirvede yer alan gruplardan biri kesinlikle Ufomammut! Onları özel kılan en büyük etkenlerden biri, benzersiz hipnotik ve psikedelik dokunuşlarıyla klasik sludge/doom çizgisinin dışına çıkmaları. Parçaları, insanı adeta bir trans hâline sokan atmosferik katmanlarla örülü.
Peki kimdir bu Ufomammut? 1999 yılında İtalya’da kurulan grup, ilk stüdyo albümü Godlike Snake’i 2000’de Beard of Stars Records etiketiyle yayımladı. Bu albümle sağlam bir çıkış yaptılar ancak asıl dikkatleri üzerlerine çeken işlerinden biri, 2004’te gelen ve daha sonra 2009’da Supernatural Cat Records tarafından yeniden basılan Snailking oldu. Derin, ağır ve sürükleyici riff’leriyle bu albüm, grubun sludge sahnesindeki yerini sağlamlaştırdı.
Ufomammut’un üçüncü albümü Lucifer Songs ise 2005’te geldi ve dinleyiciyi yepyeni bir boyuta taşıdı. Droning sesler ve yoğun synth kullanımıyla grup, sonik anlamda farklı bir keşif yolculuğuna çıktı. Ve tabii ki 2007’de, bir başka İtalyan grup Lento ile kaydettikleri Supernaturals: Record One albümü de bu deneysel yolculuğun önemli duraklarından biri oldu.
Ufomammut, yıllar içinde kendine özgü evrenini inşa eden ve her albümde yeni kapılar aralayan bir grup. Eğer hem ağır hem de zihin açıcı bir şeyler arıyorsanız, onların diskografisine mutlaka göz atmalısınız! Grubun bu benzersiz yolculuğunu ve müziğe bakış açılarını daha yakından öğrenmek için kendileriyle keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
Ufomammut
Merhaba. Ufomammut’un kuruluş hikayesini anlatır mısınız? 1999’da bir araya gelmenize yol açan temel motivasyonlar nelerdi?
Poia: Ufomammut, Urlo ve benim kurduğumuz ikinci gruptu. Hayalimizdeki müzikal manzarayı keşfetmek, kendi sesimizi oluşturmak, kayıtlarımızı yayınlamak ve bunları dünya çapında canlı çalma şansına sahip olmak istedik… Ve ayrıca yeni insanlarla tanışmak. Birçok rock grubu gibi:)
Urlo: İlk gerçek grubumuz doksanlı yılların sonunda davulcunun gruptan ayrılmasıyla dağıldı. Poia ve ben müzikal yolumuza devam ettik ve birkaç ay sonra ilk Ufomammut şarkılarını yazmaya başladık. Başlangıçta sadece ikimiz vardık, gitarda Poia, bas ve davulda ben, sonra Poia’nın kuzeni Tavor ile Nowhere ve Superjunkhead’i yazdık ve işler daha odaklı hale gelmeye başladı. 1999’da Vita gruba katıldı ve gerisi tarih oldu.
Neredeyse 25 yıllık bir geçmişten bahsediyoruz. Şunu merak ediyorum, bu 25 yıllık zaman diliminde yaşadığınız hangi kritik anlar beste sürecinizde en çok ilham veren kaynak oldu?
Poia: Grubu kurmadan hemen önceki günlerde elimize bir Korg ms20 synth geçti. Bu makine, grup ismimizin “UFO” kısmının seslerini yaratmak için ihtiyacımız olan eksik parçaydı. Sonra iki büyük kriz yaşadık. Biri Snailking’den hemen sonra, birçok nedenden dolayı çok karmaşık bir gebelik süreci geçiren ikinci albümümüz. O kayıttan sonra Ufomammut’a bakış açımız çok değişti. Müzik de değişiyordu ve bizim için çok önemli bir kayıt olan Eve’e yol açtı.
Diğer kriz ise 2019’un sonunda, 20 yıllık davulcumuz Vita’nın gruptan ayrılmaya karar vermesiyle yaşandı. Bu olay Ufomammut için büyük bir dönüm noktası oldu. Buna rağmen, grubun yolculuğuna devam etmeye karar verdik ve Levre’yi yeni davulcu olarak karşıladık.
Ufomammut – Desertfest London 2024
“Başından beri her zaman kendimize ait, tanınabilir bir sound aradık”
Grubun müzikal gelişimi hakkında ne düşünüyorsunuz? İlk albümünüzden bugüne nasıl bir evrim geçirdiğinizi hissediyorsunuz?
Urlo: Başından beri her zaman kendimize ait, tanınabilir bir sound aradık. Ve her zaman ilham kaynaklarımızı aşırmaktan kaçınmaya çalıştık, Ufomammut olarak tanınabilecek bir şey yaratmaya çalıştık.
Poia: Kayıt üstüne kayıt yaparak müzikal sınırlarımızı nasıl geliştirebileceğimizi keşfettik. Kompozisyonların ve müzik dinamiklerinin gizli kurallarını da anladık. Kendi kendini eğitmiş olmak bir sınır ama yine de aklınızdaki sonuçlara ulaşmak için kendi yolunuzu bulmanız gerekiyor. Bu yüzden müziğimiz her zaman bir evrim sürecinden geçti çünkü kendi kendimize sıkılmak istemiyoruz: işler hala ilerliyor.
Ufomammut’un görsel kimliği de en az müziği kadar dikkat çekici. Kapak tasarımlarınız ve görsel sanatlarla olan ilişkiniz hakkında ne düşünüyorsunuz?
Urlo: Poia ve ben, Lu ile birlikte, Malleus’un arkasındaki üç kişiyiz, başından beri grubun grafik yönüyle, imgeleriyle ilgilenen sanatsal kolektif. Bu iki oluşum birlikte büyüdü, biri diğerinin içinde gelişti.
Poia: Ufomammut’un görünümünden sorumlu görsel varlık olan Malleus her zaman yaratıcılığımızın diğer tarafı oldu. Başından beri müzik ve sanatı birlikte geliştirdik: birbirlerine sıkı sıkıya bağlılar, ilgili kişiler hemen hemen aynı. Boyutlarımızı birçok yöne doğru genişletme imkanına sahibiz.
Heavy Psych Sound
“Eve bizim için çok önemli bir albüm”
“Eve” albümünüzdeki yaratıcı süreci ve bu albümün sizin için ne ifade ettiğini anlatır mısınız?
Poia: Daha önce de belirttiğim gibi “Eve” çok önemli bir albüm (ve hala grubun en sevdiğim albümü). İlham kaynağı “ıssız ada kayıtlarımızdan” biri olan Pink Floyd’un Meddle albümünden geliyor. Muhtemelen bildiğiniz gibi, bu kayıt ağır bir klasikle (One Of These Days) başlıyor, albümde başka “küçük” ama çok ilginç şarkılar var. Ve sonra, B yüzünde, “Echoes” adlı o inanılmaz başyapıt. Biz de benzer bir şey yapmak istedik. Bir tarafta uzun bir süit, diğer tarafta “uydu şarkılar” koleksiyonu. Ama uzun süit ağır bastı ve sonunda 5 bölüme ayrılmış bu eşsiz şarkı ortaya çıktı.
“Yeraltı İtalyan müziği çok yönlü, çok özel, bugünün ana akımı ise oldukça üzücü”
İtalyan müzik sahnesinin doom ve sludge gibi türler üzerindeki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Poia: Bilmiyorum… İtalyan müziğinden ziyade, en büyük etki ülkemizin haritadaki konumundan geliyor. Müzik yaklaşımımız her zaman rock’ın eteklerinde olmaktan etkilendi. Biz İtalya’da yaşıyoruz, İngiltere, ABD ya da Kuzey Avrupa’da değil… Bu yüzden yolumuzu bulmak zorundaydık.
Urlo: Bence yeraltı İtalyan müziği çok yönlü, çok özel, bugünün ana akımı ise oldukça üzücü.
Ufomammut – Feierwerk © Marie Lehmann
Müzik dünyasındaki teknolojik değişimlerin Ufomammut’un müziğine etkisi oldu mu? Dijitalleşme hakkında ne düşünüyorsunuz?
Poia: Biz zamanımızı yaşıyoruz ve vintage püristleri değiliz. Bizim için en iyi olanı kullanıyoruz: yani hala büyük tüplü amfiler ve ahşap enstrümanlar kullanıyoruz, çünkü bunlar bizim için daha iyi ses veriyor, ama aynı zamanda sample’lar ve canlı ekstra sesler için dijital teknolojiyi de kullanıyoruz. Bunlar sadece birer araç, kullanıma bağlı.
“Gökten şimşek gibi inen bir şey olarak ilham, bir efsanedir”
Müzikal ilhamınızın tükendiğini hissettiğiniz zamanlarda nasıl bir yol izliyorsunuz?
Poia: Gökten şimşek gibi inen bir şey olarak ilham, bir efsanedir. Hedefi ayarlamak, etrafımızdaki şeylerden, sanattan, doğadan, insanlardan, müzikten, her şeyden fikir ve öneri almak sürekli bir iştir. Bunu yapabildiğimizi düşünüyorum.
Urlo: Ben sadece beklerim. Acelemiz yok… Kendimizi defalarca tekrarlamaktansa acele etmemek daha iyi.
Grubun uzun ömürlü olmasını sağlayan en önemli faktör sizce nedir?
Poia: Belli bir miktar şans, ortak bir vizyon, gelecekten gelen olası bir gelişmeye duyulan merak. Ve bir miktar da olgunlaşmamışlık, haha.
Son olarak umarım sizi Türkiye sahnesinde görebiliriz! Röportaj için teşekkürler.
Poia: Türkiye’de çalmayı çok isterim, umarım bu yakında gerçekleşir! İlginç sorularınız için çok teşekkürler.
Urlo: Sabrınız için teşekkürler, bu sorulara geri dönmek oldukça uzun zaman aldı:-) Ve umarım bir gün Türkiye’ye geliriz!